Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


MAKBUL TOPRAĞA EK TOHUMUNU

MAKBUL TOPRAĞA EK TOHUMUNU


“Girdim gönül şehrine, daldım onun bağrına
Aşk ile gider iken iz buldum can içinde.”
Yunus

Dünya konuğu insan, tohumlarını makbul topraklara ekmeli. İnsan yüreğini kazanmayı nafile oruçtan yeğ bellemeli. Daha kutlu bilmeli alın terini paylaşmayı, kalplerde yaşamayı. Onur yüceltme adına yüzünü aydınlatan ışık azalır diye, ne yapacaksa Allah rızası için gizli yapmalı.

O zaman bu dünyada Aden denizinin incisi gibi olur insan. Tek başlarına bir lokmaya ağız açmaz. Kin, garaz, nefret ve kara düşünceyi lehçesinde yer almaz. Hoyrat tekliflerle döşüne ateş yüklemez. Büyüklük ve ululuğun; Yaratan`ı ve yaratılmışını sevmenin sıfatı olduğu bilinciyle yaşar. Onurunu küçültüp ne el-etek öper, ne el-etek öptürür.

Yasemin renkli servilerin cilveleri çok hoştur böyle bir insanın dünyasında. Efsun bir musiki gibi altından ırmaklar akan, renk renk açmış gül dallarında şakıyan bülbül sesleri gelir kulaklarına. Bu, o insanın gönül aynasında kir, toz ve pas olmamasının bir ödülüdür. Yaşarken varlığın tüm nağmeleri, vicdanına seslenmiştir de ondan layık görülmüştür bu ödülüne. Zira sohbeti, her dem yeni bir gül bahçesine dönüşüyordur, bu insanın. Dilinden dökülen her bir sözcük, muhteşem elmas bölükleri gibi olduğu için almıştır ödülünü. Bal tatlılığında söz söylemek için sanki hep şeker yemiştir, şerbet içmiştir de ondan almıştır. Kalbinin berraklığı her işin hikmetini idrak edişinin nedeni olmuştur. Ulu göklerde dönen galaksilerin mısraları gibi yaşamıştır. Hep amber kokuları süzülür tel tel açılan kanatlarından.

Bu insan konuşunca ağız denizinin incileri gibi parıldar dişleri. Sinesi, kristal bir aynadır. Bir taraftan dinlesin diye yeryüzünün demir yüreklileri, sükûtu yudumlar, emrine hazır hizmetçileri.
Ne kadar kirlendi değil mi, dostlarım; asrın yüreği? Onurunu unutan insanlık, güzellikleri kana bulayan ellerinin cezasını çekiyor. Kendisine emanet nesneleri, kendinin zannederek maddenin tutsaklığında eriyor yüreği. Yeryüzünün mimarı olduğunu unuttu, insan. Elleri, varlık âleminin çekirdeğini bozduğunda kartal pençesi gibi bağrını yarıp taşlaştırdı, kendini. Gönül durağında sevgiyi mayalamanın tel tel olmuşluğunda kendini taşlaştırmayan insanı bin tebrik etmeli. Yüz bin tebrik etmeli... Sonsuzluğun dolunayında; yıldızlar arasında uçar, yürekleri erdem yüklü böyle yiğitler. Işığın ışıkla çarpımından hızlıdır, kutlu uçuşları. Uzay okyanusunda yakamozlar gibi, dalgaları aşıverirler, her nefes alış-verişte.

Renk armonisi içinde sisli ve hızlı bir yıldız; mavi yörüngesiyle yolunu çizer, böyle yiğitlerin. Bu ebruli manzarada kâinatın ruha dolan musikisini dinler, her yeni günle birlikte. Bu muhteşem doruğa ulaşabilmek için maddenin galibi olmak gereklidir ilk önce. İnsanın, insanla barışıklığı gereklidir, bir de. Aşk olgusunun saltanatıdır, onu bu yüksek manalara yükselten. Hayatı çekilmez kılarken kirlilik, sürgüne gönderilirken aşk ve erdem; o yüreğine konuk etmiştir, en kutlu süveydayı. Gariplerin çilesini soluklamanın kokusu nergistir, ona.

`Bir kenarda bir garibi buldunsa
Bir kuş gibi yüreğine kondunsa
Dudağına bir damla su sundunsa
Umman olur, bir damla su; gül açar.
İnsan olur insanlar, göklerde uçar.`