Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Seyfi GÜNAÇTI


Mecburiyet Caddesi

Mecburiyet Caddesi


Okullar tatil olup Adana'dan Trabzon'a gitmek için 1967 Mayısında trenle Samsun'a gelirken Sivas'ta aktarma olmuş ve o sırada Sivas topraklarına ayak basmıştım. Bundan tam yirmi yıl sonra bir Ağustos ayında yine Sivas'taydım. Bu sefer Sivas'a beş altı saatlik bir zaman ayırmıştım. 
1960'lı, 70'li yıllarda radyoda akşam haberlerinin peşinden 'Hava ve Yol Durumu' da verilirdi. Ben onu da dinlerdim. Bunlardan, “Zara- İmranlı- Refahiye yolunun 15-22'inci km ile 27-35'inci km'leri arası, yol yapım çalışmaları sebebiyle aralıklı olarak trafiğe kapalıdır” bölümü, bugünkü ifadesiyle söyleyeyim, bir replik gibi hafızama kazınmıştı. Yalnız kilometrelerde farklılık olabilir.
Yol durumu raporlarında bu ifadeyi yıllarca duydum. Belki 15 yıl, belki daha fazla. Dinlerken, “Bu ne bitmez yolmuş!” diyordum. İşte şimdi bu yoldan geçecektim. Acaba yol yapım çalışmaları halâ devam ediyor muydu? Biz geçerken de yol trafiğe kapatılacak mıydı?
Durumu şimdi görebilecektim. 
Fakat göremedim! Uzun bir bekleyişten sonra İstanbul'dan gelen otobüsümüz terminale ulaşmış ve saat 22.00 gibi Doğu Kars otobüsü ile Erzurum'a hareket etmiştik. Gün içinde o kadar yorulmuşum ki, otobüs yolculuğu sırasında etrafı seyretmeyi seven ben, otobüs hareket edeli daha yarım saat geçmeden uykuya yenik düşmüştüm. Bırakın yolu, il ve ilçeleri dahi göremedim. Arada muavinin “…de inecekler!” uyarısını duyuyorsam da göz kapaklarımı kaldıramıyordum.
Zara'yı, İmranlı'yı, Refahiye'yi hatta koca(!) Erzincan'ı geçmişim de haberim olmamış. Nihayet muavinin “Erzurum'da inecekler!..” diyen yüksek perdeden uyarısı ile uyandım. Yoksa Kars'a kadar gidebilirdim. Çünkü otobüs Kars'a devam edecekti.
Saat henüz 05.00 olmuştu ama Türkiye'nin en doğusundaki illerden biri olan Erzurum'da güneş çoktan etrafı aydınlatmıştı. Artık Erzurum terminalindeydik. Otobüsten inince, terminalin zemini beton olsa da, ilk defa Erzurum topraklarına ayak basıyordum. Benim Erzurum’a ilk defa geldiğimi bilmediklerinden, kimse benden 'ayakbastı parası' istemedi!
İlk işim Van'a bir bilet almak oldu. Hemen gitmek istemiyordum. İlk defa geldiğim bu şehri biraz tanımalıydım. Erzurum- Van arası seyahat süresini öğrendikten sonra öğle saatlerinde hareket edecek bir otobüs için bilet aldım. Bu saatte sokağa çıksam boş sokaklarda ne yapacaktım? Terminali gezerek biraz vakit geçirdim. Bir süre oyalandıktan sonra kendimi Erzurum sokaklarına attım.
Henüz günün ilk saatleriydi ve yollarda pek az insan vardı. Zaten günlerden pazardı. Bir süre yürüdükten sonra kendimi geniş bir caddede buldum. Gelip geçenlerden birine yaklaşıp caddenin adını sordum. “Burası Mecburiyet Caddesi” dedi. Sonradan öğrendim ki bu, caddenin halk arasındaki adıymış. Resmiyette 'Cumhuriyet Caddesi' diye geçiyormuş. 
Bu caddenin o zaman için şehrin en büyük caddesi olduğu söyleniyordu. Erzurum'da bir yere gidecek olan kişi neredeyse bu caddeden geçmek zorundaymış. Bu yüzden 'Mecburiyet Caddesi' denilmiş olmalı. Aradan 37 sene geçmiş. Elbette bu süre içinde Erzurum'da daha büyük caddeler yapılmış, geniş bulvarlar açılmış olmalı.
Bir çorba içtikten sonra tarihi yapıları aramaya başladım. Erzurum deyince akla ilk gelecek olan yapı Ulu Cami'dir. Ben de önce onu aradım. Ulu Cami ile birlikte yakınındaki Çifte Minareli Medrese'yi de gezdim. 
Ulucami'nin karşısına düşen Erzurum Kalesi'ni görünce oraya yöneldim. Bir çay ocağının önünden geçerken bana hitap edildiğini sandığım bir ses duydum. Samsun'dan şu kadar uzakta, Erzurum'da beni tanıyan kim olabilirdi? Dönüp bakınca bir sehpanın etrafına oturmuş dört kişiyi gördüm. İçlerinden birini tanıdım. Adını çıkaramasam da Terme'de görev yapmış bir ilköğretim müfettişi olduğunu fark ettim. Buyur ettiler, çay söylediler. Çayım geldi ama çay kaşığını istemek bana düştü. Çünkü Erzurumlular çayı kıtlama içiyorlardı.
Erzurum'a ayırdığım süre bitmiş Van'a hareket saatim gelmişti. 
Sonraki haftalarda Van'da buluşmak dileğiyle.