Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


MEKTUBUM ULAŞMIŞ…

MEKTUBUM ULAŞMIŞ…


Zamanın; hayatımıza neyi katıp, neyi götüreceğini bilemeyiz. Bazı şeyler sessiz sedasız terk eder bizi. Ne hazindir ki hayatımızdan çıkan bazı şeylerin eksikliğini hissetmeyiz bile. İşte bunlardan biri de mektuptur.

Mektup bahsine girmeden önce; Terme Bilgi Gazetesinde 21.02.2022 tarihinde neşredilmiş şahsıma ait “Mektubun Aynı” başlıklı yazı bana mektubu hatırlattı. Ben mazide yerini çoktan almış olan mektubu yeniden hatırlatmak için birine bir mektup yazmaya karar verdim. Maksadım mektubun yeniden neşvünema bulmasından öte “Hayali cihan değer” kabilinden bir geleneği hatırlatmaktı.

İnternet denilen “sihirli” unsur hayatımızda yer aldığı günden beri mektuba bir ihtiyaç duyulmamıştır. Telefon ise cebe sığalı beri irtibat daha da kuvvetli hale geldi.

Öncelikle düşüncemi eskilerin “Kuvveden fiile geçirmek” yeni nesil Türkçesiyle düşünceleri uygulamaya karar verdim.

Mektubu aslına uygun üslup ile diğer vasıflarının da aynı olmasına gayret sarf ettim. Bundan yarım asır önce mektup günümüz A4 boyutlarında çizgili bir kâğıda yazılırdı. Bu kâğıdın adı da “Mektup kağıdı” idi. Mahalle bakkallarında tane işi satılırdı. Remi işlerde kullanılmazdı. O devirde mektup hayatımızda önemli yer tuttuğundan gurbet ile sıla arasında yazılı bir köprüydü. Tabii şimdiki aklım olsa o günkü mektuplardan bazılarını saklardım.

Mektubu değerli dosttum, meslektaşım ve gazeteden köşe yazarı arkadaşım olan Selim Eroğlu’na yazmaya karar verdim. Ben emekli Fen bilimleri öğretmeniyim. Dersimiz gereği bazı konuları sınıflarda konuşma daha doğrusu teferruatlı konuşma şansımız yoktu. Selim Eroğlu Edebiyat derslerine girdiği için öğrencilerine mektup hakkında konuşma yapabilirdi.

Elime çizgili kâğıdı aldım. Mektubu tükenmez kalemle yazmaya başladım. Hitap ve sonuç kısmını özellikle bir devrin âdetine göre yazdım. Gelişme bölümünü ise biraz kurgu, biraz gerçek ifadelerle satırlara döktüm. Bu mektubun sınıfta okunabileceğini düşünerek de ona göre cümleler kurdum.

Mektup yazdığımı duyan ev halkı tarafından “Bu zamanda da mı mektup yazıyorsun” sorusuna muhatap olsam da pek açıklayıcı bir şey söylemedim. Ne tuhaftır ki aynı soruya PTT’de bulunan görevli de sorunca kısa bir izahatta bulundum.

Değerli dostum Selim Eroğlu mektubu sınıfta okuttuğunu 22.03.2022 tarihli yazısında şöyle ifade ediyor: “Önemine binaen okuma görevini bir öğrencime verdim ve seslice okuttum. Sınıfın çok hoşuna gitti. Üşenmemiş, oturmuş yazmış diyenleri duydum. Ne gereği varmış, telefonla da söyleyebilirmiş, diyenler oldu. Lakin hiçbiri göndereni tanımıyordu. Zeki Ordu yazmışsa vardır bir hikmeti, boşuna kalem oynatmaz. Ya kitap projesi vardır, ya da tarihe not düşmek istemiştir. Yoksa niye yazsın ki…”

Gönderdiğim mektuba “basın” yoluyla cevap veren Selim Eroğlu; yazsısının bağlığını da “Mektubum Gelmiş…” şekilde isimlendirmiş. Biz de basın yoluyla bir teşekkür yazısı yazalım dedik ve ismini de “Mektubum Ulaşmış…” şeklinde vermeyi uygun gördük.

Mektup hakkında çok şey yazılıp söylenebilir. Hatta maziye havale edilmiş bu âdeti yeni nesle duyurulması lazım. Her ne kadar şimdi kullanılıyor olmasa da nerden nereye geldiğimizin nişanelerinden biri de mektuptur.

Konusu mektup olan bir mani ile yazımıza son verelim

Mektup yazdım acele

Al eline hecele

Ben yanında yok iken

Onun ile gecele…