Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


MEMET DAYI   

MEMET DAYI   


Köyümüzün neşesi, güler yüzüydü Memet Dayı. O, herkesin Memet Dayı’sıydı. Kendisi, bu vasıflandırmadan hiç rahatsız olmaz, bilakis memnun olurdu.

 

   Hal hatır sormayı, hal hatır sorulmayı severdi. Nasılsın dediklerinde “ne yapsın bu fakir” ya da “demir gibiyim” demeleri meşhurdu.

   Şakacıydı, nüktedandı. Çocukla çocuk, adamla adam olurdu. Herkesle muhatap olurdu. Kibirden, gururdan uzaktı. Açık sözlüydü. Ne konuşulacaksa o an konuşurdu. Protokol kurallarına pek riayet etmeyi sevmezdi. Evde nasıl konuşuyorsa çay ocağında da öyle konuşurdu.

   Onu kızdırmayı ve oğlu Yusuf’un üzerine salmayı severlerdi. Kızdığı zaman ağzına geleni söyler, oğlu Yusuf hiç geri laf vermezdi. “Babalara geri laf verilmez, babam her zaman haklıdır” derdi oğlu Çaycı Yusuf.

   Memet Dayı doksan yıl ömür sürdü. Ayakta yaşadı ayakta öldü. Uzun yıllar “koyunculuk” yaptı. Koyunların dilinden iyi anlıyordu. Yaklaşık kırk yıl önce köyün merkezine çay ocağı açtı. Dile kolay, yarım asra yakın oğullarıyla çay ocağını işletiyor(du). Babadan oğula işletmecilik devam ediyor.

   Memet Dayı hiç yüksünmedi. Burada, son nefesine kadar, ocakçılık, çaycılık, garsonluk yaptı. Torunu yaşındaki çocuklara çay servisi yaptı. Yaptığı işe ve hizmet sunduğu insanlara hep saygı duydu. Hiç gurbete gitmeden yaptığı işten emekli oldu. Kimseye minnet etmedi.

   Topluma aykırı gelen, kendine göre uygulamaları vardı. Emekli olduktan sonra yine çay ocağına gelir, televizyonun altına oturur, kapıdan gireni masasına davet eder ve çay ikram ederdi. İkram ettiği çayın parasını masanın üzerine bırakırdı. Kendi işletmesinde çay parası verirdi. İtiraz eden, değişik yorumlar yapan olursa, “karışmayın benim işime” derdi. Oğlu Yusuf da babasının gönlünü yapmak için çay parasını alırdı.

   Memet Dayı’nın okuma yazması yoktu. O zamanlar zaten köyde okul yokmuş, dolayısıyla okuma yazma öğrenememiş. Âlim değildi ama arifti. Leb demeden leblebiyi anlardı.

   Derin mevzulara pek kafa yormazdı. İşi akışına bırakırdı. Çalışmaktan, mücadeleden hiç taviz vermezdi. Doksan yıllık ömrü çalışmakla geçti denilebilir.

   Bir koltukta birkaç karpuz taşımayı hem sever hem de becerirdi. Çiftçiliği, çaycılığı, hayvancılığı… bir arada götürmeyi başardı.

   Çay ocağına gelmezse bilin ki tarladadır. Elinde girebisi meşhurdu.

   Geleneksel bir otoritesi vardı. Evlatları, hele toplum içinde, lafının üstüne laf söylemezler, söylemezlerdi.

   Avareliğe, tembelliğe, kötü alışkanlıklara, malayani işlere acayip huylu idi. Bu tür özellikleri olanlara mesafeli davranırdı.  Çoluk çocuğunu bu tür kötü alışkanlıklardan uzak tutmayı başardı.

   Ezan okununca ileriyi geriyi hesap etmez, çay ocağını olduğu gibi bırakır camiye, cemaate koşardı. Aynı uygulamayı evlatlarına da aşılamıştı.

   Şakacıydı, her türlü şakayı kaldırırdı. Emsallerinin çoğu rahmetli olmuştu. “Memet Dayı, emsallerin hep gitti, sen ne zaman gideceksin, yolculuk ne zaman” dediklerinde, hiç kızmaz, “merak etmeyin, zamanı gelince pıttak giderim, duyarsınız” derdi.

   Duaları kabul olmuş. Dediği gibi de olmuş. Bilinen hiçbir ölümcül rahatsızlığı yokmuş. Oğlu Yusuf ve aile efradıyla yemiş içmiş, sohbet etmiş “bana bir şey oluyor demiş ve ruhunu teslim etmiş”. Kendi tabiriyle pıttak gitmiş.

   Yasak olmasına ve yağmurlu bir güne denk gelmesine rağmen cenazesi oldukça kalabalıktı. Hatırı sayılır bir cemaat vardı. Köyümüzün özelliğini kaybetmemiş önemli bir değeri idi. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.