Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


MEVZU ''YULAR'' OLUNCA…

MEVZU ''YULAR'' OLUNCA…


    Onuncu sınıf edebiyat ders kitabında ilginç bir hazırlık sorusu vardı. Halkımızın yaşayışını, kültürünü, geçmişini edebi eserlerden nasıl takip edebiliriz, mealinde bir soruydu.
    Ben de doğrudan soruyu öğrencilere yönelttim. Çok farklı cevaplar, görüşler, fikirler ortaya çıktı. Kayda değer olanları da vardı, kayda değer olmayanları da.
    Bir an aklıma konuyla alakası olduğunu zannettiğim bir atasözü geldi. Bir çırpıda söyledim. Söylediğim atasözü çoklarınca anlaşılmamış olmalı ki bu sefer tahtaya yazmak zorunda kaldım.
    ''Hayvan yularından, insan sözünden tutulur.''
    38 kişilik sınıfta uzun süre bir sessizlik oldu. Belli ki öğrenciler ilginç cevaplar vermek için düşünüyorlardı. Uzun süren sessizliğin sonunda bir öğrenci cevap vermek üzere parmak kaldırdı.
    Öğrenci cevap vermek yerine '' yular ne demek hocam'' diye mukabil bir soru yöneltti.
    Bense hiç böyle bir soru beklemiyordum. Öğrencileri kendim gibi zannediyormuşum da haberim yokmuş.
    Çocukluğum köyde geçti. Köy hayatını çok iyi bilirim. Hayvancılıkla ve dolayısıyla yularla çok haşır neşir oldum. Oysa şimdilerde şehir merkezinde görev yapıyordum ve çocukluğumdan uzaklaşalı bir hayli zaman olmuştu. O zamandan bu zamana benim hayatımda ve memleketin ahvalinde köklü değişiklikler olmuştu.
    Kendimce yuların ne demek olduğunu izaha çalıştım. Anlattığım soyut şeylerdi.  Bunu daha anlaşılır hale getirmek için somutlaştırmak gerekiyordu. İmdadıma akıllı tahta yetişti. Yular yazınca yüzlerce yular ve hayvan resmi peyda oldu. Bu sefer yuların ne olduğu ayan beyan ortaya çıktı.
    Öğrencilerin ekserisi köy kökenli olsalar da   şehre geleli epey zaman olmuştu. Tam bir şehir hayatı yaşıyorlardı. Köy hayatına dair bilgi ve tecrübeleri yok denecek kadar azdı.
    İçinizde hayvan besleyen var mı diye sorduğumda, sadece üç öğrenci evet diye cevap verdi. Demek ki geriye kalan  35 öğrencinin hayvanlarla alakalı uygulamalı bilgisi yoktu. Dolayısıyla bu kadim atasözümüz onlar için somut bir anlam ifade etmiyordu.
    Hayvan besleyenler, kısmen yuların ne olduğunu biliyor ve ne demek istenildiğini kavrayabiliyordu. Daha ilginci, ben de evcil hayvan besliyorum ama boynuna taktığım ipe yular denildiğini hiç duymadım . Biz ona tasma ve tasmaya takılan gezdirme ipi diyoruz cevabını verdiler.
    Yular kelimesini ilk defa duyanlar çoğunluktaydı.
    Köyden şehre intikal edince yeni ve modern bir hayat ortaya çıktı. Yular ve yulara bağlı deyimler, tabirler, atasözleri unutulmuş ya da anlaşılmaz olmuş.  Bu da dinamik hayatın getirdiği kaçınılmaz bir sonuç.
    İşte edebiyatın hayata yansıması tam da bu olsa gerek. 
    Atalarımız, sözün önemini vurgulamak için somut bir örnekle pekiştirmek istemişler.
    Hayvan yularından tutulur ve o şekilde kontrol altına alınır. Etrafa zarar vermesi önlenir. Yularsız hayvan her bakımdan tehlikelidir, ne yapacağı, nereye, ne şekilde zarar vereceği kestirilemez. Bu bakımdan yulara ihtiyaç duyulur. Ya insan ne ile kontrol altına alınır?  Tabi ki sözüyle. İnsana söylediği sözü hatırlatırsınız, tutup tutmadığına göre değer verirsiniz. İnsanın sözü ayarıdır.    Ayarsız insan, sözünde durmayan insandır. Sözünün eri ise adamdır; değilse değildir.
    Yuları ele verenler, yuları birinin elinde olanlar,  yuları kaptıranlar,  yuları teslim edenler… ve daha niceleri.    
    Yularsız ata binilmez, diye de bir başka atasözümüz daha varmış. Düzeni ve disiplini olmayan bir topluluk yönetilemez anlamına geliyormuş.
    Şehir hayatının getirdiği hengame ile yular unutulsa da içinde yular geçen atasözlerimiz, deyimlerimiz, türkülerimiz, manilerimiz… ortada duruyor.     Yuların ne olduğu bilinmeden atasözlerimiz, deyimlerimiz ve kültürümüz tam manasıyla anlaşılamaz.
    O halde yular deyip geçemeyiz.