Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Ahmet SEZGİN


MEZARLIKTA TEFEKKÜR VE ŞÜKÜR


Rahmetli babam, henüz beşikteyken annesini kaybetmiş. Babam annesinin yüzünü hiç hatırlamadığı gibi hiçbir fotoğrafını da görememiş. Hatta babam, annesinin mezarının nerde olduğunu bile bilmiyordu.

Babamla annesinin gömüldüğü söylenen mezarlığa (Terme-Yahyalı´ya) gitmiştik yıllar önce. Mezarlığa girmeden uzaktan Fatiha ve İhlâs surelerini okumuştuk. Babama "Sembolik de olsa uygun bir yere annen için bir mezar yapalım mı baba?" diye sormuştum."Annemin tam olarak nereye gömüldüğünü bilmiyorum ki oğlum, nereye mezar yapacağız, olmaz." demişti derin bir hüzün ve özlemle.

12 Mayıs Cumartesi günü Bağsaray köyümüzdeki aile mezarlığına gidip ay yıldızlı al bayrağımızın gölgesinde serinlenen şehit M.Rıfat ağabeyim ve babamla diğer yakınlarımızın mezarları başında Kur´ân-ı Kerim okuyup dua ederken onların mezarının olmasına bile çok şükrettim. Annem:"Babanın mezarına peygamber kokan gül dikeceğim oğlum.? dedi, çiçekleri suladı, bakımını yaptı. Ben de rahmetli Mustafa dayımın kabrinin otlarını temizledim.

Annesi, babası, eşi, şehit oğlu ve kardeşlerinin mezarı başında gözyaşları dökse de canım annem, huzurlu ve mütevekkildi. Halil dedemin mezarına annemin diktiği Muhammed kokulu gülleri kokladım, salâvat getirdim gül Peygamberimize. Annem:?Oğlum, güller Peygamber kokuyor.? dedi. Evet, anne, dedim ve çok duygulandım.

Çocukluğumdaki gülleri hatırladım bir kez daha. Kabirden birer tane gül kopardık annemle. Anneme bugün "Güllerimi ver anne." demedim, "Güllerini al anne." dedim.

"Ölüm asûde bahar ülkesidir bir rinde;/ Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter,/ Ve serin serviler altında kalan kabrinde/ Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter." (Yahya Kemal)

İnsanın sevdiğinin mezarının başında ona selam vermesi, onunla konuşması, onun için dua etmesi, başında sessizce gözyaşı dökmesi, mezarına bakıp tefekkür etmesi, gül koklaması bile ne büyük nimetmiş. Müslüman olduğumuz, ölüm ötesi olduğuna inandığımız ve ölülerimizle ahrette görüşeceğimiz için şükrettim.

Üstat Sezai Karakoç, "Ötesini Söylemeyeceğim" isimli şiirinde şöyle diyordu:

?Sizin Matmazel, bir ölse siz onu bir daha göremezsiniz

Hâlbuki bizim ölülerimizi teyzem görüyor

Onlarla konuşuyor, onlara ekmek veriyor

Onlar ekmek yiyor anladın mı Bay Yabancı


Matmazel bir ölse ona kimse ekmek vermez


Onun için gidip şapkalarınızı da beraber götürün


Melekler bir demir parçasının üzerine oturmuşlar


Her biri bir damla atıyor aşağıya


İşte yağmur bunun için yağıyor


Ben bunun için yağmuru seviyorum


Yağmur bizim için yağıyor."


(Şiirler III, Körfez/Şahdamar/Sesler)


Mezarlar, fani âlemden beka âleme köprü oluyor. Bizim medeniyetimizde mezarlar, sevdiklerimizi ve fani olduğumuzu hatırlattıkları kadar aslında bizlere ölümsüzlüğü de hissettiriyor. Değil midir ki, ruhlar ölmez. Bunu daha iyi anladım bugün.


Yunus Emre dedemiz ne diyordu asırlar öncesinde: "Ten fanidir can ölmez, gidenler geri gelmez,/ Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil."