Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Yılmaz İMANLIK


MİNDİKLER

MİNDİKLER


Havagül teyze ile Remzi dayı bu hafta sonu da köye gitmeye karar vermişti. Bu havalarda çarşıda yapacakları bir şey olmazdı. En azından köyde bağ, bahçe işleri ile uğraşıp oyalanırlardı.

Sarı civcive atladıkları gibi yola koyuldular. Sarı Anadol kamyonete “Sarı civciv” ismini takmıştı çocuklar. Bu isme onlar da alışmıştı.

Yarım saatlik bir yolculuktan sonra köye gelmişlerdi. Sarı civciv, zaman zaman yokuşlarda hırlasa da onları hiçbir zaman yarı yolda bırakmamıştı. Çünkü o da seviyordu köy havasını.

Kamyoneti evin yanına park ettiklerinde harmanda onları bir sürpriz bekliyordu Dört tane minik köpek yavrusu sevinç çığlıkları atmaya, onların ayaklarına dolanmaya başladı. Az ötede duran iri köpek de muhtemelen anneleriydi.

   Ne sevimli şeylerdi yavrular! Tombul tombul, krem tüylerinin ardında zeytin gibi gözleri vardı. Bir tanesinin tüyleri sarı gibiydi.

 

 Havagül teyze köyde kaldığı sürece yaptığı yemeklerden onlara da verdi. Yemek yoksa suya ekmek doğradı, yine verdi. Önlerine bir leğene su döktüğünde önce bir korktular.  Onun şekerli su olduğunu anlayınca sevinçle içtiler.

    Yavrular kapının önünden hiç ayrılmıyordu. İçeriden bir tıkırtı duysalar kapının önünde tuhaf tuhaf sesler çıkararak varlıklarını belli ediyorlardı. Havagül teyze bazen onları sobanın yanına alarak seviyordu.

    Yalnız şimdi şöyle bir sorun vardı. Sürekli köyde kalamazlardı. Çarşıya dönmeleri gerekiyordu. O zaman bu yavrulara kim bakacaktı. Soğuktan, açlıktan ölürdü bu küçük şeyler.

    Remzi dayı söyle düşündü. Köye her gün ekmek arabası geliyordu. Ekmekçiye köpeklere her gün bir ekmek vermesini, paraları kendisinin ödeyeceğini tembihledi. En azından aç kalmazlardı. Böylelikle gönül rahatlığı içinde çarşıya döndüler

    Çarşıya geldiklerinde Havagül teyzenin içi rahat değildi. Aklı köyde kalmıştı. Yavrular ya açlıktan, soğuktan öldüyse, ya bir arabanın altında kaldıysa… Zaten yoldan geçen bir araba görseler hemen atlıyorlardı.

     İki gün sonra tekrar köye gittiler.

Yavrular onları görünce sanki yıllardır görmemiş gibi sevinç çığlıkları atmaya başladı. Bizimkilerin ayaklarına dolanmaya, kucaklarına atlamaya başladılar.

    Havagül teyze yavruların iki günde bayağı büyüdüklerini fark etti. Hemen onlara yiyecek hazırladı. Yavruların yiyecek tenceresine öyle bir dalışları vardı ki neredeyse acından ölmüşlerdi.

    Havagül teyze hepsine torunlarının adını vermişti. Onlara torunlarının adıyla sesleniyordu. Yavrular da isimlerini benimsemişler, isimleri ile çağırdıkları zaman pıtır pıtır koşarak Havagül teyzenin eteklerine sarılıyorlardı.

    Komşuları Ali amca onlara şöyle bir fikir verdi:

     –İsterseniz bu yavruları bize götürelim, Asiye teyzeniz onlara çok iyi bakar. Hem de bahçemizde bir şenlik olur. Böylelikle sizin gözünüz de arkada kalmaz. Gelip giderken istediğiniz zaman onları görürsünüz.

    Amcann bu teklifine çok sevindiler. Havagül teyzenin içi rahat edecek, artık mindikleri düşünmeyecekti.

    Ali amca dört yavruyu kucağına alıp evine götürdü. Remzi dayı ile Havagül teyze gönül rahatlığı ile çarşıya dönebilirlerdi artık. Çünkü yavrular güvendeydi.

Köye gidip geldiklerinde onları mutlaka ziyaret ettiler, sevip okşadılar. Mindikler büyüseler bile bizimkileri görünce her zaman sevinç çığlıkları atarak Havagül teyzeye sevgilerini gösteriyorlardı.

     Hayvan deyip geçmemek lazım. Onlar kendilerine yapılan iyiliği asla unutmadılar…