Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Yılmaz İMANLIK


MİRİ ALİ EFENDİ´NİN BİR GÜNÜ -1-

Miri Ali Efendi her zamanki gibi kazmasını ve küreğini omzuna alıp mezarlığın yolunu tuttu.


Miri Ali Efendi her zamanki gibi kazmasını ve küreğini omzuna alıp mezarlığın yolunu tuttu. Mezarlık sanki onun ikinci eviydi. Bugün de 45 yaşlarında bir erkek ölmüş, mezar kazması için kendisine sabahtan haber verilmişti.
Miri Ali Efendi yalnız yaşardı. Eşini erken yaşta kaybetmiş, bir daha da evlenmek içinden gelmemişti. Çocukları zaten olmamıştı.
Başkaları mezarlıktan korkarken o, mezarlarla iç içe olmayı, mezar kazmayı seviyordu. Zaten geçimini de bu yolla sağlıyordu.
Mezarlıkların sessizliği ona hiçbir yerde tatmadığı ayrı bir huzur veriyordu. Selvi ağaçlarının ya da ağaçlardaki kuşların orada yatan insanlar için dua ettiğini bilir, onlara eşlik eder, içinde âmin derdi.
İnsanları toprağa vermek adeta hayatından bir parça olmuştu. Doğmak nasıl bir gerçekse ölmek de öyle gerçekti. İnsanlar bu gerçeğin bilincinde olsalar aslında dünyada hiçbir canlıya kötülük yapmazlardı.
Bazen de acılı ailelerin arasına karışır, onların acılarına ortak olmaya çalışırdı. Şu insanlar ne tuhaftı; mezarlıkta iken ölüm duygusu karşısında el pençe duran, boyun büken zavallılar, mezarlıktan çıkınca yine birbirlerini yemeye başlıyordu.
Bugün baharın en güzel günlerinden biriydi. Hafif bir rüzgar selvi ağaçlarının arasından mezarlığı kolaçan ederken mezarların üzerindeki çiçekler ve otlar duaya başlamıştı bile. Çiçek kokusu, çayır çimen kokusu bir huşu içinde sessizliğe karışarak insanın içini okşuyordu.
?Selamun aleyküm ya ehl-i kubur!? diyerek demir kapıdan adımını attı. Mezar için söylenilen yeri buldu. Kazma ve küreğini bırakarak toprak testisine su doldurup geldi. Sayısız mezar kazdığı için artık ne kadar uzunlukta, ne kadar genişlikte kazılacak onu ölçmeden bilebiliyordu.
Toprak ana koynuna birini daha alacağı için heyecanlıydı. Sabırsızlıkla misafirini bekliyordu. Misafirinin bu yolculuğa çıkmama ya da yolculuğu erteleme gibi bir lüksü yoktu.
Bismillah, diyerek toprağın bağrına ilk kazmayı vurdu. Kır çiçekleri içlerinden cılız bir ah ettiler. Birkaç karınca sağa sola kaçıştı. Etrafa taze bir çimen kokusu yayıldı.
Ali Miri Efendi içinden ?Ne kadar şanslı bir adam!´ dedi. Böyle güzel bir havada ölmek herkese nasip olmazdı. Ecel bu; ne zaman insanın kapısını çalacağı belli olmuyor ki. Yağmur-lu havalarda, karda kışta bir insanı toprağa vermek ne kadar zor oluyordu. Öyle havalarda çoğu insan mezarlığa gelmiyor, gelenler de bir an önce kaçmak için sabırsızlanıyordu.
Ahmet Miri Efendi epeyce yorulmuştu. Yandaki mezara yaslanarak toprak testisini ağzına dikledi, iyice susamıştı. (Devamı haftaya)