Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Yılmaz İMANLIK


MİRİ ALİ EFENDİ´NİN BİR GÜNÜ -2-

Derin bir nefes aldıktan sonra ötelerdeki çeşit çeşit mezar taşına baktı.


(Geçen Haftanın devamı)
Derin bir nefes aldıktan sonra ötelerdeki çeşit çeşit mezar taşına baktı. Sonunda herkes göçüp gidiyordu işte. Ne gerek vardı dünyaya kazık çakacakmış gibi yaşamaya, mal mülk hırsı yüzünden insanları kırmaya, insanlara kötülük yapmaya? Dünyada kazandığı parayı pulu öbür dünyaya götüren hiçbir insana rastlamamıştı ki. Hani götüren biri olsa önce o görürdü burada.
Sonra mezarların üstündeki çiçeklere baktı. Onlar da insanlar gibi çeşit çeşitti. Bazı mezarların üstünü ise ayrık otları kaplamış, mezar taşları kırılmış ya da sağa sola yatmıştı. Belli ki onlar kimsesizlerin mezarıydı. Hani o dua ederken unutmadığımız ?mezarları unutulmuş, nesilleri kesilmiş, bize de bir Fatiha okuyacak yok mu?? diyen gariplerin mezarları?
?Miri Ali Efendi onların bu bakımsız haline üzülür, zaman buldukça üstlerinde temizlik yapar, arada ruhlarına bir Fatiha okurdu. Dünyada en çok ihtiyaç duyulan şey sevap kazanmak değil miydi?
Yorgunluğu geçince yeniden işe daldı. Kazmayı kuvvetlice vurmaya başladı toprağın kalbine kalbine. Yeteri kadar toprak birikince kürekle onları dışarı attı. Evet, işte her şey hazırdı. Bir mezarı daha bitirmişti işte.
Bir köşede üstünü değiştirdi, elini yüzünü yıkadı, kazma ve küreğini bir ağaca yasladı.
İşte kafile geliyordu. Her insanın el üstünde tutulduğu yegâne sahneydi bu. Kim olursanız olun, ne kadar günah işlerseniz işleyin, iyi kalpli Müslümanlar bu son gününüzde sizi mutlaka el üstünde taşırdı.
Kalabalığa yakın bir selvi ağacına yaslanarak oturdu. Erkekler mevtayı mezara indirirken arkada siyahlar içindeki bir grup kadın, bu çaresizliği mahzun bakışlarla izliyordu. Siyah gözlükler ve siyah başörtüsü bir de ılık gözyaşları, bu sahnenin değişmez görüntüsüydü.
Defin işi bittikten sonra insanlar birer ikişer dağılmaya başladı. Kenarda duran kadınlar gözyaşları içinde mezara yaklaşarak elleriyle toprağı okşadılar, mezarın üstüne çiçekler diktiler.
Şimdi düşünüyordu Miri Ali Efendi. Evet, şimdi n´olacaktı? İnsanlara bu dünyanın gelip geçici olduğunu hiçbir hatip, bu kadar güzel anlatamazdı. Dünyada ibret alınması gereken en önemli olay buydu işte. Ama ah insanlar ah! diye sesleniyordu içinden. Şu demir kapıdan çıkacaklar ve hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edecekler. Kadınlar o siyah gözlük ve siyah başörtüsünü kapıdan çıktıktan sonra çıkarıp bir köşeye bırakacak ve ölüm, hayatımızda hiç yokmuş gibi yaşamaya devam edecekler.
Miri Ali Efendi yerinden kalktığında etrafa hafif akşam soğuğu yayılmıştı. Mezarlıktaki otlarda inceden inceden bir titreme başlamıştı. Güller, laleler, hele hele susamların yapraklarında çaresiz bir boyun bükmüşlük vardı. Belki aralarına yeni katılan bu misafire temenna ediyorlar belki de onun için rablerine dua ediyorlardı.
Mezarlıktaki otların zikir meclisinin halkası gittikçe genişliyordu.
Miri Ali Efendi kazmasını ve küreğini omzuna vurup evinin yolunu tuttu. Demir kapıdan çıktıktan sonra dönüp geriye baktı: ?Hayat bu kadar işte!? diye fısıldadı.