Bugün, 8 Mayıs 2024 Çarşamba

Zeki ORDU


MİSKET

MİSKET


Plastik ve elektronik oyuncaklar çıkmadan önce, kendi oyuncaklarımızı kendimiz yapardık. Bildiğimiz oyunlar sınırlıydı ve çoğu “Herhangi bir şeyle” oynanmazdı. Yani oyun oynamak için yardımcı bir şeye ihtiyacımız yoktu.

Bazı oyunların kendine has “oyuncağı” olurdu. Misket de bunlardan biriydi. Bu arada misket her yerde bilinen bir isim. Bizim oralarda bu oyuna “mile veya pıtık” da denirdi. Daha doğrusu biz misket adını çok sonraları öğrenmiştik. O küçük kürelerin adına “mile” oyunun adına da “pıtık” derdik. Tabii bu terimler Ordu’nun Perşembe ilçesine ait. Belki başka yerlerde daha farklı isimler de kullanılmış olabilir.

Bundan yarım asır önce, misket denilen küre biçiminde o küçücük yuvarlakları kendi ellerimizle yapardık. Çünkü o zamanlarda bizim köylerde satılan bir şey değildi. Ancak büyüklerimiz nereden öğrenmişse bize de öğretti.

Pıtık oyunu iki ayrı şekilde oynanırdı. Biri belli aralıklı düğmeler dikilerek oynan şekli; diğeri de düz bir alanda oynanan şekli.

Biz çocukken düz alanda oynanan oyunları daha çok oynardık. Önce birimiz atar, sonra diğerimiz o miskete vurmaya veya kendi karışımıza göre bir karış mesafeye yaklaştırmamız gerekiyordu. Doğrudan vuran iki düğme, bir karış uzağına getiren de bir düğme kazanıyordu. Başarı veya ödül için o zamanlar başka bir şeyimiz yoktu.

Pıtık yani misket yapmak maharet ve sabır isteyen bir şeydi. Önce çok sert olmayan bir taş bulunmalı. Bu muhtemel mermer gibi bir taş olmalı. Önce onu küçük bir portakal şekline getirir, daha sert bir taşı çekiç gibi kullanarak yavaş yavaş küçültürdük. Ne zaman bir ceviz büyüklüğü kadar küçülürse o zaman o taşın büyüklüğü kadar oyuksu bir taş ile saatler süren bir mücadele sonrası misketimiz hazır olurdu.

Bir misket yaklaşık iki veya üç günde yapılırdı. Onun için değerliydi. Kaybetmek en az üç hatta daha fazla misketsiz kalmak demekti. Çünkü misket yapılacak taşı bulmak bazen günler alıyordu. Her taştan misket yapılamıyordu.

Çok sert taşlardan misket yapılamıyordu. Yapılsa bile en az on günü alıyordu. Yumuşak taşlardan yapılan misketler ise çabuk kırılıyor ve yenisi yapmak için zaman kaybı oluyordu. Yani zor işti misket “imal” etmek.

Daha sonra mahalle bakkalına camdan yapılmış renkli renkli misketler geldi. Hiç zahmetsiz sahip olduk onlara. Bütçemize göre “ucuz” ve dayanıklı değillerdi. Ancak her an bulunması, herkesin alabileceği fiyatta olması bizi bu renkli misketlere yönetti. Hatta bu misketleri süs olarak da kullandığımız oluyordu.

Ne yalan söylemeli; bizim günlerce ham maddesini aradığımız, bulunca yine günlerce yapımı ile uğraştığımız; bitirince de kiminki daha güzel olmuş diye iddiaya tutuşup muhataplarımıza caka sattığımız misketlerin yerini hiçbir şey tutmadı. O da ticaretin ve kolaycılığın tuzağına düştü.

Zaten hangi konuda rahatın tuzağında değiliz ki?

Zaten günümüzde ne misket oyunu kaldı ne de el yapımı misketler. Ha, o camdan olanlar mı? Onlar da başka görevler görüyor şimdi. Sadece misket oynanmıyor…