Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

MİSAFİR KALEMLER


Mustafa CAN


Merkeze İnsanı Yerleştirmek

Büyük düşünürler ne derler bilemem, ama son çağın insanında üç türlü yabancılaşma var. Biri kendine yabancılaşma, bir diğeri çevresine yabancılaşma ve bir başkası da tabiata yabancılaşma. Yabancılaşma psikolojik derinliklerde
insanda var olan ne kadar değerler varsa yıkar ve kullanılamaz hale sokar. Şehir yok edici rolünü oynarken köyler şehirleri taklit etmeye yeltenir duruma gelmesi de yurt sathına yayılan itimatsızlık ve ilişki bozukluğu çığlaşmakta.

İnsan merkezli kabullerin varlığına meyvenin içini kemiren kurt benzeri girer ve insan aralarında düşmanlaşırlar. Bir de örnekliğini yitirmiş insan kötü davranışlarıyla gençliğin geleceğine ışık tutamaz.

Gezmeyi severim. Şehir içi veya şehir dışı gezmeler dahil, gördüklerimi anlamak için okumaya çalışırım. Konuşmaya çalıştıklarımdan ders çıkarmak hep arzularım arasındadır. Lakin son zamanlardaki görüşmeler bende hüsran yarattı. İnsanî kelam yerine, ne kadar malın mülkün var, nerede yaşamaktasın, kazanç için yaptıkların ve kiminle birliktesin, gibi soruların altında ezilip kaldım. İstediğim sohbet, dıştan müsait olarak tahmin ettiklerimle de olamayınca, geri dönüşte kafamda oluşan olumsuzlara engel olamıyorum. Yaşlı, dişi dökülmüş, dünya ile ilişkisinde dikkatli olacaklarını zannettiklerinde bile para merkeze alınmış ve söz açılınca hemen konu para olup çıkıyor.

Gazete manşetlerindeki haberlerde, TV haberlerinde veya Radyo ajanslarının duyurdukları haberlerin büyük bir bölümü ölüm ve yaralama olayları? İnsan gündeme ve günün akışına karamsarlığın altında ezilerek başlamakta, gelecek adına konuşan politikacılar nakarat halinde yalana sarılmakta ve yabancılaşan ruhun tedavisine yarayacak bir yol da olmayınca, işte o zaman insanî tarafımız yok oluyor. Yabancılaşmanın çürümek demek olduğunu ancak çoğunluğun arasında kavga olunca anlayanlar geciktiklerini anlamaktalar. Ruhun tamirinde rol alması gerekecek en önemli vasıta din olması gerekirken, onun da sahtekârların elinde para kazanmak, taraftar kazanmak ve mevki kazanmak için araç olması da işin bir başka sıkıntılı yanı.


Dün cadde kenarında yavaş adımlarla ilerlerken, şehrin girişindeki çayevinin garsonu sunturlu bir küfürle işi bıraktığını söyleyerek çay bardaklarının yığınla dizildiği masaya da bir tekme atarak kırılan bardakların camları ortaya saçıldı. Müşterilerden yaşlı bir adam dış kapıya yakın bir yerde oturuyordu. Tam da ben onun yanından geçerken sesindeki burukluğu fark ettiren bir tonla, ?Artık hayat çekilmez olunca, insan çığırından çıkar, insan çığırından çıkınca da hayat yaşanmaz olur.?


?Neden öyle söyledin dede,? diye sordum.


Düşünmeden sormuştum. Cevap da beklemiyordum. Cevap beklemiyordum, çünkü konuşan yaşlı adamı tanımıyordum. Şehrin bu tarafına da ilk geliyordum. Semt yabancı, yüzler yabancı ve yabancılık kol geziyordu.


?Düşün bir kere evladım. Para kazanmak için dişini tırnağına takan o genç, bu iş yeri sahibinin kölesi gibi görülüyor. Az önce, genç, hanımının hastalandığını öğrendi genç ve izin istedi patrondan. Patron ? Olmaz,? dedi.


Yaşlı adam masada yarı içilmiş çayını bıraktı ve kalktı. Cam kırıklarını basmamak için dikkat ederek oradan uzaklaştı. Ben şehrin merkezine doğru, insanı merkezden çıkmasını sağlayan ve yerine parayı yerleştiren şehirde ilerliyordum.


Önce insan? Önce yabancılaşmayan insan? Önce ahlaklı insan merkezde olmayınca, söylenecek ne var ki? Parçalanmış bardakların sıçrayan camları beynimdeki sinirlere öyle batıyordu ki, kendimde yabancılaşmanın ne noktalara geldiğini, patronun para tutkunu davranışından anlamaktan gecikmedim. Adımlarım artık bana ve ben de adımlarıma karışmadan sallanarak yürüdüm.


Artık merkezden çıkartılan insanın yerine para konulunca, olanlar ortadaydı. Politikacılar, idareciler, eğitimle uğraşanlar ve bütün düşünürler merkeze insanı yerleştirin!!!