Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Selim EROĞLU


MUSTAFA BAŞ’IN CEKETİ

MUSTAFA BAŞ’IN CEKETİ


   Çocukluk arkadaşım, Mustafa Baş Almanya’dan izne gelmişti. Uzun zamandır Almanya’da yaşıyordu.

   İlkokuldan sonra okumamış, okuyamamış, kaderin tecellisi kendini gurbete atmıştı. Memleket sevdası, eş-dost muhabbeti üst seviyedeydi. Bu yüzden sık sık memlekete gelir, hasret giderir, eşiyle dostuyla hasbihal ederdi. Benimle vakit geçirmeye ayrı bir önem verirdi.

   Ben öğretmendim, o Alamancı.

   İlkokuldan sonra okumadığı için, okul hayatı içinde hep bir ukde olarak kalmıştı. Okul anılarından bahseder, benden okulla, eğitimle ilgili bilgiler almayı severdi. Çözüme yönelik, analitik düşünceleri de yok değildi. “Ben olsam şöyle yaparım, ben olsam derhal çözerim, bana bir yetki versinler bak sen neler yapıyorum” kabilinden sadra şifa konuşmaları eksik olmazdı.

   Giyimine çok düşkündü. Elbisenin en kalitelisini tercih eder, giydiğini üzerine yakıştırırdı. “Yakışmış mı” diye sorar, mutlaka benden teyit alırdı. Giyime verdiği paraya acımazdı. Gerekirse aç yatar, kuyruğu dik tutar ama prensiplerinden taviz vermezdi. “Beni eşkıyalar soymadı, mertlik bu hak getirdi” sözü ona aittir. Bu veciz sözü halen kullanmaya devam eder.

   Memlekete geldiğinde ilk işi kendine mükemmel bir ceket almak olmuştu. Her zamanki gibi yakışmıştı da.

   Hafta sonuydu. Ünye’de bir dershanede öğretmenlik yapıyordum. Beraberce Ünye’ye gittik. Ben derse gireceğim o beni bekleyecekti. Vicdanım el vermedi. Benimle beraber derse girmesini istedim. İlk önce “sıkılırım, öğrenciler benden rahatsız olur” kabilinden itirazları oldu. Israrım üzerine öğrenci psikolojisini, sınıf dünyasını merak etmiş olmalı ki, kabul etti. Beraberce sınıfa girdik. Ben, kendisini öğrencilere takdim ettim. Pencere kenarına, en arka sıraya buyur ettim. Kıyafetinden ve de özellikle son model ceketinden dolayı çoğu öğrenci kendisini müfettiş zannetmişti.

   Konumuz imla kuralları, noktalama işaretleri ve tamlamalardı. Hem teorik bilgi veriyor, hem de tahtada örnekler yazdırıyordum. Bir anda aklıma ilginç bir fikir geldi.

   Tahtada bir öğrenci vardı. Ona şu örneği doğru bir şekilde yazmasını söyledim. “Mustafa Baş’ın ceketi”. Klasik “kapının kolu” örneğinin dışına çıkmıştım.

   Sınıfın, misafirin isminden haberi yoktu. Çünkü söylememiştim. Tamamen imla kurallarına ve noktalama işaretlerine yoğunlaşmıştık. Bir anda ceketinin sürpriz bir şekilde ders mevzusu yapılması arka sırada misafir olarak bulunan arkadaşımı hem heyecanlandırmış hem de gururlandırmıştı. Gülmemek için kendini zor tutuyordu. Ben, istifimi hiç bozmadım. Rutin derse devam ettim. Zil çaldı, ders bitti, dışarıya çıktık.

   Arkadaşımın ilk sorduğu soru ““Mustafa Baş’ın ceketi” hemen nerden aklına geldi” oldu. “Kırk yıl düşünsem ismimin, hem de ceketimle birlikte, tahtada yazılacağı aklıma gelmezdi” dedi.

   Aradan yıllar geçti. Baş mevzumuz hep “Mustafa Baş’ın ceketi” oldu. Nereden aklıma geldi dersiniz?

   Şimdi uzaklarda. Yüz yüze görüşmeyeli yıllar oldu. Telefonla beni aradı. Hal hatırdan sonra ilk mevzu “Mustafa Baş’ın ceketi” oldu. İnanır mısınız, o günün hatırasına o ceketi hala saklıyormuş. Soranlara “bu ceket benim için çok önemli, bu ceket sıradan bir ceket değil, çünkü üzerinde anlamlı bir maziyi barındırıyor” diyormuş.

Doğrusu,  bir anlık yaşananların unutulmaz bir hatıraya dönüşeceği kırk yıl düşünsem benim de aklıma gelmezdi. Oluyor işte.