Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Ömür Cansu ŞAHİN


NE İSTEDİĞİNİ BİLMEYEN İN-SANLAR


İnsan kendisini diğer canlılardan düşünebilme yetisi, duygusal yapısı, hormonal ve beyin yapısıyla farklı olarak tanımlar. Normal şartlar altında da elbette öyledir, konuşur, düşünür, sorgular, iradesi vardır, sosyaldir, okuyabilir, yazabilir, empati yapabilir? Bu liste böylece uzayıp gider, eğer söz konusu olan canlı,insansa zaten bu beceri listesinin uzayıp gitmesi de gerekir.

Oysa dışarı çıkıp baktığınızda veya çoğu zaman çevrenizde konuşmayı, okumayı, yazmayı öğrenmiş -ki bunlar çocukluk dönemi kazanımlarıdır- fakat bunların üzerine başka herhangi bir beceri katamamış yığınlarla karşılaşırsınız. Okul eğitimi almışlardır, üniversite düzeyi hatta belki de daha üzeri?

Ancak bu onların düşünebildiği, sorgulayabildiği, eleştirebildiği, yarın için planlarının olduğunu, empati yapabildiklerini, başkalarını sevip, onlar tarafından sevilmeye açık oldukları anlamına gelmez. Sırf mecbur oldukları için varsa işine gidip gelen, iş hayatı haricinde diziyle maçla hipnotize olan, kendi zihinsel gelişimine paralel üç beş insanla günümüz tabiriyle boş lak lak yapıp zaman öldüren, tek ilgi alanı kim kiminle ne yaşıyor, kim hangi marka giyiyor, nerde güzel bir kız yakışıklı bir oğlan var, hangi yeni mekan açıldı, hangi mağazada indirim var oraya gidelim, bu akşam hangi ergenlik çağına özgün masa oyunlarını oynayalım gibi yalnızca ülkenin alışveriş dengesine katkı sağlayıp, üstünü başını giydirirken, çevresini yaşamayı yalnızca nefes almak zanneden insanlarla doldururken, beynini çıplak bırakmış in-sanlar her geçen gün azımsanmayacak düzeyde artış gösteriyor. Birçoğu hayattan ne istediğini, mutluluğun, sevginin, huzurun gerçekte ne ifade ettiğini bilmemekle beraber ne yazık ki ne gelecek beklentisiyle dolup taşıyor ne de bugünün ve anın kıymetini bilebiliyor. Kendi içlerinde mutluluk rolleri oynarlarken, mutsuz olduklarını ancak hayatın gerçek anlamını bilen ve sorgulayan biriyle karşılaştıklarında fark edebiliyorlar. Lakin yine de sorgulama ve adım atma süreci zor geldiğinden kuru kalabalıktan oluşan boğucu yalnızlıklarında çırpınıp durmayı tercih ediyorlar.

Bu in-sanları bu denli yaşam gayesinden uzaklaştıran nedir konusuna değinmektense, bu tarz insanlara dönüşmemek ve ileride yetiştireceğimiz çocukların hayatlarında gösterecekleri tek yaşam belirtisinin nefes alıp vermek olmaması için neler yapabileceğimize kısaca değinmeyi tercih ederim.

1. Okuyun,

2. Sorgulayın,

3. Doğayı ve hayvanları sevin; sevemiyorsanız da en azından saygı gösterin,

4. Hissedin; dünyadaki her şeyi, yağan yağmuru, açan güneşi, gök yüzünü saran bulutları, bazen dalgaları, rüzgarı. Her gün önünden görmeden
geçtiğiniz milyonlarca bitkiyi, simitçi amcayı, köşede bekleyen polis memurunu, annesinin elinden tutan küçük çocuğu, her sabah karşılaştığınız yüzüne
aşina olduğunuz insanları hissedin?

5. Sevin? Koşulsuz, çıkarsız, beklentisiz, hesapsız? Bitkiyse kokusunu duyarak, hayvansa başını okşayarak, çocuksa göz teması kurarak, karşı cinsse
bedenden ötesine bakarak.

Ve en önemlisi tüm bunları çocuklarınıza öğretin?