Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Seyfi GÜNAÇTI


Neler gördük, neler yaşadık?

Neler gördük, neler yaşadık?


Bu yazıyı, otuz büyük şehir ile Zonguldak'ta hafta sonu uygulanan iki günlük sokağa çıkma yasağının son günü olan Pazar günü Samsun'da yazıyorum.
Ne oldu, ihtilâl mi oldu da sokağa çıkma yasağı getirildi? Hayır!
Türkiye için söylüyorum, son bir ay içinde alınan kararlar, tehlikeye karşı alınması gereken tedbirler ve bir dizi uygulama, sadece bir virüs için. Virüsü biliyorsunuz; gözle görülemeyecek kadar küçük bir varlık. 
Aralık ayının sonlarında Çin'in Wuhan şehrinde ortaya çıktığında, bu virüsün ülkemize kadar geleceğini düşünmüş müydünüz? Gelebileceğini düşünseniz bile bu kadar etkili olacağını tahmin edebilir miydiniz? Şahsen ben hiç düşünmemiştim. Ne var ki, ortaya çıkışından iki buçuk ay sonra Türkiye'ye de geldi. 
Tehlikeyi fark eden hükümet, ilgililerin de görüşüne başvurarak bir dizi tedbir aldı. Önce “Okullar tatil edilecek. Spor karşılaşmaları seyircisiz oynanacak” denildi. Sonra tatil uzatıldı, maçların oynanması tamamen ertelendi. Sinema, tiyatro, pastane,  lokanta, berber gibi insanların toplu olarak bulunabilecekleri iş yerleri kapatıldı.
Bu tedbirler de virüsün yayılmasını önlemeye yetmeyince yeni kararlar alındı. Şehirlerarası seyahat yasağı getirildi. 65 yaş üstüne uygulanan sokağa çıkma yasağı; 20 yaş altı ve 60 yaş üstü olarak genişletildi. Nihayet Cuma günü gece yarısına yakın 30 büyük şehir ile Zonguldak'ta iki gün için- Cumartesi ve Pazar- tümden sokağa çıkma yasağı getirildi. İşte dananın kuyruğu bu kararla koptu!
İnsanlar kıtlıktan çıkmış gibi marketlere, fırınlara, manavlara, gıda maddesi satan işyerlerine hücum etti. Korona tedbirleri bir anda yerle bir oldu. Sosyal mesafe kuralı çiğnendi. İnsanlar adeta birbirinin ensesine nefeslerini üflediler. Bir uzman, “Yirmi beş gündür uygulanan tedbirlerle alınan mesafe geriye gitti. Bu iki saatin ne getirip ne götürdüğünü anlamak için bir hafta beklememiz gerekiyor” dedi. 
O ne panikti öyle! Birçoğunun evinde belki de bir hafta yetecek gıda stoku vardı. Buna rağmen insanların bu telaşını hangi kelimelerle ifade etmek gerekir, bilemiyorum. Bu durum karşısında bazıları Peygamber Efendimizin (SAS) sünnetine dikkat çektiler. Onun bir hurma ile oruç tuttuğunu hatırlattılar. 
İlk tedbirlerden sonra vatandaşa “evde kal” denildi. Biz de evde kaldık. Çarşıya pazara çıkmadık. Lakin dolaşmadığımız sosyal medya, internet sitesi, haber kanalı kalmadı. Herkes konu ile ilgili bir şeyler buldu. Bulduklarını başkalarıyla paylaştı. Hastalıktan korunmak için öğüt verenden geçilmez oldu. Videolar telefonlara yağmaya başladı. 
Evde kalan insanımız bu arada bir hayli espiri üretti, karikatürler çizildi, matematik oyunları piyasaya sürüldü. Bazıları da siyasi mesajlarını iletme fırsatı(!) buldular. Bir kısmı da alınan tedbirleri mizahi üslupla eleştirdiler. Hatta Hitler'i bile konuşturdular; Türkiye'nin aldığı tedbirler hakkında görüşlerini ve tepkilerini alma imkanı buldular! 
Bu arada dilimiz yeni kelimeler kazandı; pandemi, entübe, enfekte… 
Camilerden günde iki defa yapılan uyarılarda pandemi kelimesine de yer verildi; “Dünya Sağlık Örgütünün pandemi ilan ettiği…” Bir tahminim vardı ama kelimenin ne anlama geldiğini öğrenmek için internete girdim. Meğer Türkçede karşılığı varmış; salgın, salgın hastalık. O zaman biz neden başkalarının dili ile konuşuyoruz? Neden 'salgın hastalık' demiyoruz? Müftülüğün uyarısını duyanların yüzde kaçı pandeminin ne olduğunu biliyor? 
Enfekte kelimesi her ne kadar tıp çevrelerinde kullanılıyor olsa da, vatandaşın daha iyi anlaması için 'enfekte olan' yerine 'hastalık bulaşan' desek daha iyi olmaz mı? 
Entübe'yi ilk defa duydum. Sağlık Bakanımız da sıkça kullandı. İnternette baktım, çok uzun bir tanımı vardı. Bundan 'solunum cihazına bağlı' anlamını çıkardım. Eh, Türkçede tek kelimelik karşılığı olmadığına göre buna bir diyeceğim yoktur.
Bu dönemde yaşadıklarımızı paylaşmaya devam edeceğim.
Evde kalın, sağlıklı kalın.