Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Selim EROĞLU


ÖĞRETMEN OLMAM KURTARDI…

ÖĞRETMEN OLMAM KURTARDI…


Her Türk genci gibi, 1990 Ağustos’unda asker oldum. İstanbul’da, Maliye ve Levazım Okulu’nda üç ay on gün kaldım. Askerliğimin geri kalan bir yılını ‘’Asteğmen-Öğretmen’’ olarak memleketin bir başka yerinde, bir okulda tamamlayacaktım.

Kasım ayıydı. Kuralar çekildi. Tayinim, Alucra İmam-Hatip Lisesine çıktı. Benimle birlikte , askerde tanıdığım, Tarsuslu Özkan’ın da tayini aynı yere, Alucra Lisesine çıktı. Sevinmiştim, ne de olsa bir tanıdık vardı.

Ben bekardım, arkadaşım evli ve iki de çocuğu vardı.

Arkadaşım, askerlik boyunca çoluk çocuğu getirmeyi düşünmüyordu. Beraber ev tutarız, öyle idare ederiz, nasılsa şunun şurasında bir yıl değil mi, diyordu. Bence mahzuru yoktu, olur, dedim.

Alucra’ya vardığımızda geçici olarak Öğretmenevi’ne yerleştik. Mevsim kıştı ve ağır kış şartları hakimdi. Bizden başka gelen arkadaşlar da vardı. Burada kalma süremiz şimdilik on beş gündü. Ayrıca bir hayli masraflı oluyordu. Uzun süre dayanmak zor olacaktı. Bu yüzden arkadaşım bir an evvel sıradan da olsa bir ev tutma düşüncesindeydi. Bakmak zorunda olduğum çocuklarım var diyordu. Ev bulma hususunda Öğretmenevi Müdürü Ali Bey bize yardımcı olmaya çalışıyordu. Geleli on beş gün olmuş, lakin henüz bir ev bulamamıştık.

Görevimizi aksatmadan devam ettiriyorduk. Özkan’ı hatırlamıyorum ama ben haftada otuz saatten fazla derse giriyordum. Boş zamanım yok gibiydi.

Bir gün dersim bitmiş, öğretmen evine gelmiştim. Akşam ezanı okunmuştu. Özkan, bir ev buldum, bakmaya gidelim, dedi.

Akşam karanlığında beraberce bakmaya gittik. Bizi, ev sahibi Hacı ve kalabalık bir cemaat karşıladı. Neredeyse yirmi kişi vardı. Burası bir evin alt katıydı. Kalın taş duvarlarla örülmüş iki gözlü bir yerdi. Üst katta ev sahipleri oturuyormuş.

Evi gezdik. Ben sessiz kalmayı tercih ettim. Biraz da arkadaşımın hatırı için kalacaktım. Anlaştık gibi. Bir yandan da evli olup olmadığımızı soruyorlardı. Olanı olduğu gibi anlattık.

Ev sahibi Hacı ile anlaşmışken beklenmedik bir şey oldu. O kadar kalabalığın arasından bir kadın çıkarak bu iş olmaz, ben bekara ev vermem, siz bekarsınız, kim bilir burada neler yaparsınız, diye feryat etti. Hızını alamayarak hiç tanımadığı bizlere, sırf bekar olduğumuzdan için, isnat etmediği suç kalmadı. Oysa ikimiz de ‘’mütedeyyin’’ insanlardık. Kaldı ki arkadaşım evliydi ve evli olduğu için evde kalmak istiyordu. Saf bekar bendim, en çok ben üzerime alındım.

Bu iş olmaz dedim ve oradan ayrıldık.

Ertesi gün okula gittim. Her zamanki gibi derslerime girip çıkıyordum. Zil çaldı. Koridorda önüme iki öğrenci çıktı. Biri lisede, diğeri orta kısımdaydı. Tanımıyordum ama derslerine giriyormuşum.

Büyük olan kız öğrenciydi ve sözcülüğü o yapıyordu. Beni, iki haftadır derslerine girdiğim için tanıyorlarmış.

Hocam, dedi, sizden ailem adına özür diliyorum. Tutmak istediğiniz ev bizim evdi. Size o konuşmaları yapan annemdi. O an müdahale edemedim. Sonradan evde çok konuştuk. Ben sizin için, o bizim hocamız, okulumuza yeni geldi, edebiyat dersimize giriyor dedim. Çok pişman oldular. Yüzünüze bakacak halleri yok. Ailem hocana söyle, kusura bakmasın, gelsin evi tutsun dediler. İki

masum öğrenci yas yas yalvardılar. Kendilerini teselli ettim. Siz rahat olun, sizin ne kabahatiniz var ki, dedim .

Ders çıkışı yaşananları arkadaşıma anlattım. Biraz da Özkan’ın ısrarıyla evi tutmaya karar verdik.

Eve vardığımızda bu sefer bir öncekinin aksine büyük bir itibar gördük. Adeta merasim bölüğüyle karşılandık. Aynı kalabalık yine vardı. Özür dileyenden geçilmiyordu.

Askerliğimiz bitinceye kadar mükemmel bir komşuluğumuz oldu. Zaman zaman, siz bekarsınız, gün boyu çalışıyorsunuz, bizim çocuklarımıza yardımcı oluyorsunuz, gurbet kahrı çekiyorsunuz, diyerek bir tas çorba ikram etmeyi ihmal etmiyorlardı. Sağ olsunlar, çok ekmeklerini yedik.

Askerliğimiz bitip ayrılık vakti gelip çattığında,’’ biz sizin gibisini zor buluruz, ne olur hakkınızı helal edin’’ diyerek göz yaşları içerisinde uğurladılar.

Karar sizin, başlangıçta bizim kabahatimiz neydi?

Neyse ki beraat etmiştik…