Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Ahmet SEZGİN


OKUMA AŞKIMIZ


Üniversite yıllarında Samsun-Türkiş´te bir yıl kadar elektriksiz ve susuz, camı kırık, soğuk bir evde, bir kahvenin üstünde 3 arkadaş (Mustafa Bal, Mehmet Dereli, Arif Göztepe) ile birlikte kaldık. Yarı açtık ama çölde suya hasret bir adamın hararetiyle kitap, dergi okurduk sürekli.

Küçük bir tüple yemek yapıp çay demlerdik. Bazen peynir, zeytin, domatesle idare ederdik. Birçok zaman odunumuz közümüz de olmazdı. Suyu bir inşaattan tedarik ederdik.Gece olunca da tek tüpün üstüne cam takıp bunu geçici bir lamba olarak kullanırdık. İşte bu çok zor şartlar altında, bazen ördek sobamızın yanı başında, bazen de battaniyeye sarılıp divan üstünde hak, hakikat, ilim ve irfan yolunda yürümek, karanlık dünyamızı aydınlatmak, sağlam bir şahsiyet ve kimlik kazanabilmek, hak ve hakikati sözlü ve yazılı olarak en güzel ve doğru şekilde ifade edebilmek, iyi bir insan, şuurlu bir dava adamı, idealist bir eğitimci olabilmek için okuyup çalışırdık.

Mustafa Bal dostumla uykumuzu 4-5 saate indirmiştik. Bir yıl boyunca bir defa bile lokantaya gitmemiştik.Ama her hafta en az bir defa kitapçıları ziyaret edip yeni çıkan kitapları, dergileri saatlerce elimize alıp incelerdik.Yememizden, içmemizden, giyimimizden, gezmemizden, eğlencemizden feragat edip kitaplar alırdık.Zengin bir kütüphane bile oluşturmuştuk.


Türk Edebiyatı, İslam, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat gibi dergilere aboneydim o yıllar. Mavera ve Güneysu dergilerini de takip ediyordum. Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, İsmet Özel, Cemil Meriç gibi yazarları o yıl keşfetmiştim. Mehmet Akif´in Safahat´ı yoldaşım, Necip Fazıl´ın Çile´si derttaşım olmuştu. Peyami Safa´nın roman tekniği ve üslubu beni çok etkilemişti. Safahat´ın bir kısmını, Çile´nin ise nerdeyse tamamını ezberlemeye kalkmıştım. Beğendiğim şiirleri okuya okuya hıfzederdim. Edebî, dinî, tarihî, siyasi, fikrî başta olmak üzere çok yönlü beslenmeye çalışıyordum.


1985-1986 öğretim yılı, hayatımın en çileli ama en anlamlı, en bereketli yıllarından biri olmuştu. Tam 260 kitap bitirmiştim.150 civarında mektup yazmıştım. Derslerim de çok iyiydi. İlk yazım, şiirim Samsun Gürses Gazetesinde Durdu Şahin isimli şair arkadaş tarafından o yıl -1985 yılında- yayınlanmıştı. İlk hikâyemi de sınıf arkadaşlarımızdan bazılarını da davet ettiğimiz bir iftar akşamında patates kızartırken ayağımın kızgın yağla yanmasıyla acılar içinde kıvranırken yazmıştım.


Üniversite yıllarında fakülte yemekhanesinde yemek kuyruğunda bile (millet boğaz harbindeyken) elimde kitap, yemek sıramı beklerdim. Bazı öğrenciler, büyük bir merakla yanıma yanaşıp bazen gizliden gizliye kitap ve yazarın ismine bakıyorlardı.

Midemden daha fazla kafamın ve ruhumun aç olduğunu hissettiğimi bilmiyorlardı.


O çileli ama bir o kadar da samimi, verimli ve gayretli yıllarımızı özlüyorum. Okuma, yazma aşkımı yitirmedim elhamdülillah.İyi ki yaşamışız o zorlukları.Yoksa vahşi kapitalizm bizi de kendine modern köle kılardı; hedonizm ve konforizm bizi de tatlı ama gayrimeşru sularıyla zehirlerdi.