Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Seyfi GÜNAÇTI


Olimpiyatlar bir `oyun` mu?

Olimpiyatlar bir `oyun` mu?


Arjantin`in başkenti Buenos Aires şehrinde yapılan oylamanın üzerinden tam 32 gün geçti. Ancak ben tekrar o günlere dönmek istiyorum.
Olimpiyatlar dünyadaki en büyük spor düzenlemesidir. Her dört yılda bir ülkelerin olimpiyat barajını aşan sporcuları, Uluslararası Olimpiyat Komitesi`nin (IOC) önceden belirlediği şehirde toplanır ve belirlenen dallarda yarışırlar. 2012 Londra olimpiyatlarında sporcular tam 26 dalda yarışmışlardır.

Türkiye, ilki 1896`da düzenlenen olimpiyatlara, ara dönemler hariç 1906`dan itibaren katılmıştır. 1906 Paris Olimpiyatlarında Osmanlı Devletini 30 sporcu temsil etmiştir (1 Ermeni, 1 Musevi, 10 İngiliz ve 18 Rum).
Bugün Türk sporcularının olimpiyatlardaki başarılarını irdelemeyeceğim. Türkiye`nin olimpiyat düzenleme istek ve hayalinden söz etmek istiyorum. İlk olarak 2000 olimpiyatlarına talip olan ve her seferinde İstanbul`u aday gösteren Türkiye, sonuca çok yaklaştığı 5. denemeden de eli boş döndü. 

Halbuki hayli ümitliydik. İyi hazırlandığımızı düşünüyorduk. Sadece ilgili bakanlar değil, Başbakanımız da her ortamda destekleyici konuşmalar yapıyordu. Hatta Başbakan Recep T. Erdoğan, Rusya`nın St. Petersburg şehrinde yapılan G-20 liderler toplantısına katıldıktan sonra, Türkiye`ye dönmeden 16 saatlik bir yolculuğu göze alarak Buenos Aires`e uçmuştu. Bu durum, Türkiye`nin olimpiyatları ne kadar istediğini ve ne kadar önemsediğini gösteriyordu. Ama yine olmadı. Hem de bu sefer finale kalmış olmamıza rağmen.

Oylamaya 3 şehir katılmıştı. Avrupa`dan Madrid ve İstanbul, Asya`dan Tokyo. 94 üyenin katıldığı ilk oylamada Tokyo 42, Madrid ve İstanbul 26`şar oy aldılar. Tokyo aradan sıyrılmıştı. Final için Madrid`le yarışan İstanbul, bu turda 49 oy alarak 45 oy alan Madrid`i saf dışı bıraktı ve finale kaldı. Finalde 96 geçerli oyun 60`ını alan Tokyo, 36 oyda kalan İstanbul`u yine olimpiyatların dışına itmiş oldu.

İyi hazırlandığımızı düşünüyorduk. Oylamayı değerlendiren spor yazarlarından Ziya Şengül, “Biz değil, olimpiyatları bizlere vermeyenler utansın. Dünya çok büyük bir fırsatı kaçırmış oldu” derken, Güven Taner de, “Müslüman bir ülkenin olimpiyat düzenleyecek olması gerçekten önemliydi” diyerek düşüncelerini dile getiriyordu.
Peki, neden kaybettik?

Herkes kendince gerekçeler ileri sürdü. Hatta sonucu gezi olaylarına bağlayanlar bile oldu. Ben de gezi olaylarının etkisi olduğunu düşünüyorum. Herhalde üyeler olayların şiddetinden ve yapılan taşkınlıktan ürkmüşlerdir. Öyle ya, kendi ülkesine böylesine zarar veren insanlar, gelecek yabancılara acaba nasıl davranırlar? 

Konuyla ilgilenen yazarlar, bir Avrupa şehri olan Madrid`in kaybetmesinden sonra, Madrid`in oylarının normalde İstanbul`a kayması gerektiğini söylüyorlar. Ali Sami Alkış, “Madrid`in elenmesi bizim için avantaj olacaktı ama bir kez daha gördük ki bu işe yine siyaset bulaşmış. Belli ki bizim olimpiyat yapmamızı istemiyorlar” diyordu.

Bu noktada olimpiyatların seyrine bir göz atalım.
1896`da Atina`da düzenlenen ilk olimpiyatlardan 2012 Londra olimpiyatlarına kadar 26 olimpiyat düzenlenmiş. Bunların kıtalara göre dağılımı şöyle: Avrupa 16, Kuzey Amerika 5, Asya 3, Avustralya 2, Orta Amerika 1. Güney Amerika ve Afrika`ya bu pastadan henüz hiç pay yok!

Avrupa şehirlerinden Atina ve Paris`e 2, Londra`ya 3 olimpiyat verilirken ve dünyanın öbür ucundaki Avustralya`da iki olimpiyat düzenlenirken, 26 olimpiyattan hiçbirinin İslam ülkesinde düzenlenmemiş olması düşündürücü değil mi? Madrid elenmişti. Tokyo`ya daha önce bir olimpiyat verilmişti (1964). Öyle ise Avrupalı ve de Amerikalı delegeler neden İstanbul`u tercih etmediler? Bir Müslüman ülkede olimpiyat düzenlenmesi barışa ve dinler arası yakınlaşmaya katkıda bulunmaz mıydı?

Bütün bunları göz önüne aldığımızda ve Ürövizyon şarkı yarışmalarında oyların komşuluk ve akrabalık bağlarına dayanılarak verildiğini hatırladığımızda, şu soruyu sormadan edemiyoruz:
“Olimpiyatlar bir `oyun` mu?”