Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


ÖMÜR DEDİĞİN YAHUT SALİM DAYI

ÖMÜR DEDİĞİN YAHUT SALİM DAYI


Köyümüzün bilinen en yaşlı kişisiydi. Bir asra yakın ömür sürdü. Evlatlarının beyanına göre yaşı doksan beşi geçmişti.

Kim bilir nasıl dua etti ki, duaları kabul oldu ve bu mübarek ramazanın üçüncü günü fani hayata veda etti. Eskiler, ‘’ Ey Allahım, hayatımızı da, mematımızı da hayırlı eyle’’ diye dua ederlerdi. Ben şahitim, Salim Dayı’nın mematı da hayatı gibi hayırlı oldu. Zannımca her faniye nasip olmayacak bir ölümle şerefyap oldu.

Her müslimanın hayatı, eşref-i mahlukat olması hasebiyle, mukaddestir, hürmete layıktır. İyi değerlendirilirse ibretlerle doludur.

Salim Dayının yarım asırlık ömrüne şahitim. Bu hususta gönül rahatlığıyla söz söyleyebilirim, kalem oynatabilirim.

Bir defa çok çok sakin bir hayat sürdü. İşinden gelip işine gitti. İş dediysem, köy işleri işte… Belki de ömrü boyunca, sağlığı el verdiği sürece bağa bahçeye, tarlaya gidip geldi.

Herkesle iyi geçinmeyi kendine şiar edinmişti. Elinden ve dilinden kimse bizar olmamıştır. Köy yerinde yaşayıp da bir ömür kavgasız, gürültüsüz, nizasız… yaşamak çok zordur. İşte o, bu zoru başardı. Belki de bizim için çok zor olan onun için çok kolaydı.

En ufak bir kavgasına, nizasına hiç kimse şahit olmamıştır. İşi akışına bırakır; tam bir teslimiyet içerisinde yaşardı.

Onun neslinin zenginlik anlayışı, bu fani dünyada kimselere muhtaç olmamaktır. Kimseye muhtaç değilsen senden bahtiyarı yoktur.

Zenginlik, çok şeye sahip olmak değil; çok az şeye ihtiyaç duymaktır. Salim Dayı ve akranları, hiçbir zaman mal mülk, şan şöhret, mevki ve makam peşinde koşmadılar. Tek gayeleri, çalışmak, kimseye muhtaç olmamak, şerefli bir ömür sürmek ve Allah’ın rızasını kazanmaktı. Bunu da başardıklarına inanıyorum.

İnsanların hayata bakışları konuşmalarına yansır. Bir kabın içinde ne varsa dışına da o sızar. Sirke kavanozundan bal sızmaz. Sızan yine sirkedir.

O, konuşurken hiç kalp kırmazdı . Sesini yükselterek konuştuğuna ben bir kere bile olsa ben şahit olamadım. Çok nazikçe ve kibar konuşurdu. En fazla, seferberlik ve askerlik hatıralarından bahsederdi. Güzel öğütler verirdi.

Asla dedi kodu yapmaz, dedi kodu yapılan ortamlarda bulunmaz, kazara bulunmuşsa hemen orayı terk ederdi. Ağzı dualıydı. Herkes için hayır duada bulunurdu. Asla beddua etmezdi. Adettendir, beli bir yaştan sonra zamaneden ve çoluk çocuktan şikayet başlar. O, daima çoluk çocuğunun duacısı oldu. Hep dünya ve ahiretlerinin mamur olması için dua etti.

Bir insan yaşadığı hayattan hiç mi şikayet etmez?

Bunca fakirliğe, yoksulluğa, sefalete, mağduriyete rağmen insan nasıl serzenişte bulunmaz?

Ben dahil, günümüzde hiçbir insan Salim Dayının ve emsallerinin yaşadığı hayatı yaşayıp de şikayet etmeden durmaz/duramaz. Bırakın şikayeti, isyan eder.

O insanlar, mütevekkil insanlardı. Dünyanın geçici olduğuna ve yaşananların birer imtihan vesilesi olduğuna inanırlardı. İmanları kavi idi.

Oğlu İdris, hem çocukluk arkadaşım hem de elan samimi dostum. Kendisi bunu bilir ve bana değer verirdi. Ne dese kabulümdü ama o nezaketini hiç bozmaz, hep ‘’Selim Hoca’’ diye konuşurdu. Anlayacağınız insana büyük bir değer verirdi. Bu, tahsille olacak iş değildir. Buna, ‘’Anadolu İrfanı’’ diyorlar. Salim Dayı, belki de bu irfanın son temsilcisiydi.

Kimseye yük olmayı istemezdi. Kimseye ayak bağı da olmak istemezdi. Bildiğim kadarıyla son anına kadar kendi kendine yeter bir hali vardı.

Zannımca evlatlarının işleri rast gidiyorsa, bilmeliler ki, babalarının samimi duaları sayesindedir.

Köyümüz, sadece koca bir çınarını değil, herkesin iyiliğini isteyen, kıskançlık nedir bilmeyen, tevazu sahibi mümtaz bir değerini kaybetti.

Evlatları, birer sadaka-i cariye olduklarının şuuru içerisinde, babalarının amel defterini kapattırmayacaklardır. İnancım budur.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.