Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


RAHMETLİ BEKTAŞ


İlçemizin en önemli eğitim kurumlarından olan İmam-hatip Lisesinde 94-98 yılları arasında tam dört yıl severek, isteyerek görev yaptım. Bu zaman zarfında elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Birçok hatıra biriktirdim. Bende derin izler bırakan çok samimi arkadaşlarım, dostlarım oldu.

Bunlardan birisi de hiç unutamadığım, inanıyorum ki Termelilerin de unutamadığı, rahmetli Mehmet Bektaş´tı.

Ben İmam-Hatipte göreve başladığımda kendisi müdür muaviniydi. Diğer müdür muavinleri Ramazan Alkan ve Sabri Bulut´la aynı odayı paylaşıyorlardı. Burası ?arkadaşların samimi havasından dolayı- resmi bir birimden ziyade ?bir sohbet mahalli? durumundaydı. Bir nevi ?küllük kıraathanesi? gibiydi. Öğretmen-öğrenci-veli, hemen hemen herkes çekinmeden bu odaya girer, icabında uzun süre kalır, memnun ve mütebessim ayrılırdı. Bir nevi terapi olurdu.


Odaya bu havayı katan biraz da rahmetli Mehmet Bektaş idi. Ona kısaca herkes Bektaş derdi. Bektaş denildiği zaman kimin kastedildiği okulca ve tüm ilçe halkınca bilinirdi. Çok hızlı konuşurdu. Orijinal şivesini ve üslubunu aynen muhafaza ediyordu. Oda arkadaşı Ramazan Alkan bilhassa bu konuda kendisine çok takılırdı. O, bu takılmalara hiç takılmazdı. Bütün takılmaları gülerek ve ne olduğunu pek anlayamadığımız sözlerle savuştururdu. Konuştuklarım anlaşılsın diye bir derdi de yoktu.


Hiç sinirlenmezdi. Şahsen ben, sinirlendiğine, bağırıp çağırdığına, öfkelendiğine hiç şahit olmadım. İnsanların birbirine girdiği dini-milli-ilmi-siyasi meseleler onun için sadece bir mevzudan ibaretti o kadar. Onun ötesine geçmezdi.
Sadece gülüp geçerdi. Hatta bunları mizah konusu bile yapardı. İddialaşmayı, inatlaşmayı ve tartışmayı asla sevmezdi. Bu yüzden her kesimce sevilirdi. Seveni çoktu.


İdeolojik davranmazdı ama inançlarını ifade etmekten ve inançlarının gereğini yaşamaktan asla taviz vermezdi. İbadetine düşkündü. Ne olursa olsun beş vakit namazını aksatmazdı. Namazlarını özellikle tam zamanında eda etmeye dikkat ederdi.


Günün birinde bir grup arkadaş Samsun´a maça gitmişler. Maç devam ederken, ezan okunmuş. Bizim Bektaş maçı bırakıp dışarı çıkmış ve çayırın üzerinde namazını eda edip tekrar kaldığı yerden maçı seyretmeye devam etmiş.
Canlı şahidim Seyfi Günaçtı´dır.


Çok candan birisiydi. Kim olursa olsun hemen samimi olurdu. Tez kaynaşırdı. Bütün muhataplarıyla kırk yıllık ahbap gibi sohbet ederdi. Bu hususta kırmızı çizgisi yoktu.


Neşeli adamdı. Bulunduğu meclise neşe katardı. Neşeli adam güneş gibidir, girdiği yeri aydınlatır, derler. Bu söz sanki Bektaş için söylenmiştir. Tıpkı güneş gibiydi. Bulunduğu yerin karanlıkta kalması mümkün değildi.


Ne zaman bir işiniz düşse hiçbir mazeret üretmez, derhal yardımınıza koşardı. Vaktini ve naktini sevdikleriyle paylaşmayı severdi.


İlk arabamı alırken kendisine Samsun´a beraber gitmeyi teklif ettiğimde ?hemen, derhal, ne zaman istersen gideriz? dediğini hiç unutmuyorum. ´´Otobüsle gidelim´´ dediğimde, ?yol kenarına çıkalım, bir kamyona el edelim, onunla gideriz? dedi.´´ Bu nasıl olacak´´ dediğimde,´´ sen hiç merak etme ben kamyoncu dilinden iyi anlarım´ dedi. Dediği gibi de oldu. Samsun´a gidinceye kadar kamyoncuyla o kadar sohbeti ilerletti ki dünür olmaya bile karar verdiler.


Son zamanlarda hastalığı bir hayli ilerlemişti. Evine ziyarete gittim. Konuşamıyordu. Gülerek beni karşıladı ve ziyareti geciktirdiğimden dolayı biraz sitem etti ki unutamam.


İyi bir insandı, iyi bir arkadaştı ve en önemlisi iyi bir dosttu. Genç yaşta aramızdan ayrıldı. Görev yaptığı İmam-Hatip Lisesinde ve yaşadığı Terme´de derin hatıralar bıraktı. İnanıyorum ki onu sevenleri unutmamıştır.

Unutmayanlardan biri de bir aciz olarak benim. Mekanı cennet olsun.