Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Seyfi GÜNAÇTI


Ramazan Hatıraları

Ramazan Hatıraları


Hatıralar insanın hayatında önemli bir yer tutar. “Gençler hayalleri ile yaşlılar hatıraları ile yaşar” demişler. Elhamdülillah Müslümanız. Müslüman bir ülkede doğduk, Müslüman bir ailede büyüdük. Bizim de Oruç ayı Ramazan’a ait hatıralarımız vardır.

Ben Beşikdüzü ilçesinin Şahmelik Köyü Güney Mahalle’de doğdum. Mahallemize ‘Mahalle Mektebi’ yapılmasını hatırlıyorum. Evimize 300 metre mesafede Hava Gelinin Mehmet’in arazisinin bir kenarına yapılıyordu.

Henüz 6 yaşında olmalıyım; mahalledeki arkadaşlarım Saffet ve kardeşi Ali’nin yanına giderken inşaatın yanından geçiyordum. Bir keresinde usta beni durdurdu. “Sen her gün buradan nereye gidiyorsun?” dedi. “Arkadaşımın yanına oynamaya gidiyorum” dedim. Usta sözüme inanmamış gibi yaptı. Gayet ciddi bir eda ile; “Yok, yok! Sen bizim çalışıp çalışmadığımızı kontrol etmeye geliyorsun” dedi.

İnşaat bitti, biz de o mektebe devam etmeye başladık. Mahallenin çocukları olarak o mektepte hem namaz kılmayı öğreniyor hem de Kuran-ı Kerim okumayı öğrenmeye çalışıyorduk.

“Türküler, Anadolu insanının sesidir” derler. Hani bir türküde “Mektebin bacaları / Ders verir hocaları” diyor ya, türküde sözü geçen mektep, acaba bizim mektep midir?

Hocamızın adını bilmezdik. Ondan söz ederken herkes ‘Büyük Hafız’ derdi. Adının Ahmet olduğunu çok sonra öğrendik. O, aynı zamanda köy camisinin de imamıydı.

Perşembe günü öğleye kadar ders yapar, öğleden sonra ‘Amin’ çığırarak tatile girerdik. Amin çığırmak için mektebin önünden geçen yolun kenarına tek sıra halinde dizilir, hocanın okuduğu dua aralarında hep bir ağızdan ‘Aaamiiinnnn’ derdik. Hoca biraz okuduktan sonra duraklar, biz de amin deme vaktinin geldiğini anlardık.

Hocamız ne okurdu, hatırlamıyorum. Bugün o duayı hatırlayacak birinin olduğunu da sanmıyorum. Bir kenara yazmışsa o başka.

Mahalleli olarak teravih namazlarını da o mektepte kılıyorduk. Mektep dediğin, uzunlamasına yapılmış tek göz bir odadan ibaretti. Ortada iki dastar, kenarlarda da 1-2 hasır olurdu. Dastar dediğimiz, köyde kadınların yün ipliğinden dokuyarak yaptıkları kilimden ince bir örtüydü. Her evde de bulunmazdı.

Benim zamanımda teravih namazlarını çoğunlukla Mehmet Ali Hafız’ın küçük oğlu Mustafa kıldırırdı. Mehmet Ali Hafız, Büyük Hafız’ın kardeşidir. Dedelerine de Molla Hüseyin derlermiş. Yani ailece dinî eğitim almış, Kuran-ı Kerim okumasını bilen kişilermiş.

O zamanlar henüz namaz kılmaya başlamamıştım. Haliyle babam beni her akşam teravihe götürmezdi. Ama ben teravihe gitmekten mutlu oluyordum. Beni de götüreceğini ümit ettiğim bir akşam kapıdan çıkarken beni çağırmayınca üzülmüştüm, gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Ağladığımı gören annem, babamı uyarmıştı da teravihe gidebilmiştim.

Bazı zamanlar mektepte mevlit okunurdu. Herhalde kandil gecelerinde veya mahalleden vefat etmiş birinin ruhuna ithafen okunuyor olmalı. Biz çocuklar için mevlidin sebebinden çok şerbet ve helva dağıtılması önemliydi. Helva, şimdiki gibi çarşıdan hazır alınmıyor, işin ehli kişilerce büyük kazanlarda un kavrularak yapılıyordu. Bir keresinde şerbet dağıtan görevli, yanımda bulunan oğluna fazladan bir bardak daha şerbet vermişti. Ben de “Acaba bana da verir mi?” diye beklemiştim.

Ramazana mahsus renklerden biri de davulculardı. Davul çalarak ve mani okuyarak insanları sahura kaldırıyorlardı. Bizim oralarda evler dağınık olduğu için daha gece yarısı olmadan dolaşmaya başlarlardı. Davulcu kapıya gelince güzel maniler okurdu. Son manide görevinin bittiğini belirten ifadeler kullanırdı. Ev sahibi de artık bahşiş verme zamanı geldiğini anlardı.

Küçük de olsa davulcuya bahşiş vermek âdetti. Bu; para olur, yumurta olur yahut bir avuç ceviz olur. Gönlünden ne koparsa. Ramazanın bir yönü de gönüllere dokunmaktır.

İbadetleriniz makbul, dualarınız kabul olsun. Ramazanınız mübarek olsun.