Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Selim EROĞLU


RAMAZAN’I KARŞILAMAK…

RAMAZAN’I KARŞILAMAK…


 

  Bu tabiri, çocukluğumda çok sık duyardım.

   Ne anlama geldiğine dair uzun uzun kafa yorardım. O zamanlar, “ramazanı karşılamak”ın bir insanı, bir büyüğü karşılamak gibi bir şey olduğunu zannederdim. Çünkü henüz, ne dini bilgim ne de lisani bilgim, bunu anlamaya müsait değildi. Kelimelerin, kavramların mecazî anlamlarını bilmiyordum.

   Mübarek ramazan yaklaşınca, ev halkını, mahalle halkını tatlı bir telaş ve huzur alırdı. Bu sevinç, bilhassa kadınlar arasında çok yaygındı. Rahmetli anam bunların başında gelirdi. Ramazanı karşılamak tabirini zannederim ilk defa rahmetli anamdan duymuş olmalıyım.

   O zamanlar, dostluğun, samimiyetin zirve yaptığı mütevazı mahallemizde özellikle ramazanı karşılamak hususunda hem konuşmalar olur hem de hazırlıklar yapılırdı.

   Ramazanı karşılamak derken, maddi ve manevi alanda yapılan hazırlıkları kastetmiyorum. Daha somut bir şeyden bahsediyorum.

   Analarımız, büyüklerimiz, ramazana girmeden önce, sırf bu aya hürmeten, bir, iki veya üç gün oruç tutarlardı. İşte tutulan bu oruçlara “ramazanı karşılamak” derlerdi.

   Bu anlamda ramazanı karşılarken büyük mutluluk ve huzur duyarlardı. Ramazanı karşılayamayan kısmen mahcubiyet duyardı. Bu minvalde yapılan sohbetlere dâhil olmak istemezlerdi.

   Ramazandan önce birkaç gün oruç tutmak, mübarek ramazana saygının, ihtiramın nişanesi olarak algılanırdı.

   Din âlimi değilim. Bildiğimin âlimi, bilmediğimin talibiyim.

   Ufak bir araştırma yaptım. Bu mesele din âlimlerinden sual edilmiş. “Ramazanı karşılamak üzere oruç tutmak câiz mi, değil mi?” diye. Çok değişik cevap verenler olmuş.

   Ben, hayali bir şeyden değil, yaşanılan bir hakikatten bahsediyorum. Böyle bir vaksa var/vardı. Şahsen duymayalı epey zaman oldu. Şimdilerde ramazanı karşılamak tabiri neredeyse hayatımızdan çekip gitti. Bir şeyin caiz olup olmadığını hocalarımız daha iyi bilir.

   Lakin şunu söyleyebilirim. Bizim inancımızda kutsala  hürmet ve edep büyük önem arz eder.

   Osmanlılar zamanında gayri müslimler ramazan gelince çocuklarına sıkı sıkıya tembih ederlermiş: “Aman alenen bir şey yiyip içmeyelim. Çünkü komşularımız oruçlu” derlermiş. O kadar ki Ramazan’da kim oruçlu kim oruçsuz belli olmazmış. Bir arada huzur ve barış içerisinde yaşamanın yegâne temeli de birbirine saygılı olmak  değil mi?

   Ben bunun yaşanmış örneklerini çok gördüm.

   Çocukluğumda, dedem tarlada çalışırken, iki eli kanda da olsa, ezan okunduğu zaman, bütün işini bırakır, oturup dinlerdi. “Ezana hürmet etmemiz lazım. Ezan okunurken çalışmak olmaz. Biz ezana sahip çıkalım ki yarın o da bize sahip çıksın” derdi.

   Günümüzde neler olduğunu sizin izanınıza bırakıyorum. Benim tanıdığım, ramazanı karşılayanlar birer birer aramızdan ayrıldılar. Niyetleri halisti, belki çoğu ümmi idi ama yaşayışları müslümancaydı. Onlar gibi, ramazanı karşılamak da hayatımızdan çekip gitti.

   Bizi bilmem ama Ramazan her daim bizi karşılıyor. Hem de her sene, bir önceki seneye göre on gün öncesinden. Ramazana da, Ramazanı karşılayanlara da selam olsun.