Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Ahmet SEZGİN


SABIR VE BAŞARI ABİDESİ: NEHİR VE AİLESİ (1)


Nehir Arslan, 1989 yılında Terme´nin Yahyalı mahallesinde sağlıklı bir bebek olarak doğar. Üç dört yaşlarındayken Nehir´de yürüme dengesizliği görülür.

Nehir, Terme/Yahyalı İlkokulu´nda eğitim hayatına başlar.İlkokul birinci sınıf öğretmeni Hayrettin Yener´dir. Sınıfında okuma ve yazmayı ilk o öğrenir. Üçüncü sınıftan itibaren 4 km´lik yolu yürüme çilesine rağmen Evci İlköğretim
Okulu´nda eğitimine devam eder. Mehmet Kalyoncu isimli öğretmeni, Nehir´in çok zeki olduğunu söyler.Annesi de oğlunun olgun davranmasından dolayı onun büyük adam olacağını düşünür.


Nehir, sekiz yaşında banyo yaparken annesi, oğlunun sırtındaki eğriliği fark eder ve Nehir´i Terme´de doktora gösterir. Hastalığa bir teşhis konulamayınca ailesi, Nehir´i hemen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi´ne götürür.
Hacettepe´de bir profesör, özel tetkikler sonucunda Nehir´in çaresiz hastalığına teşhis koyar.


4. ve beşinci sınıfları başarıyla geçen Nehir, 6. sınıftan itibaren daha iyi bir eğitim için Terme Ortaokulunda okumaya başlar. Nehir, hastalığının bilincine ortaokul yıllarında çabuk yorulma ve dengesizlik yaşarken varır. Ama ailesinin hastalıkla ilgili bilgisi yoktur. Nurşen Hanımın ´sağlıkla ilgili geç kalırsam´ diye ödü kopmaktadır ama hastalığın çaresinin olmadığını internetten öğrenirler. Nehir´in babası hastalığın bilgisi olan çıktıları eve getirdiğinde bu kağıtları

Nehir de okur ama hiç yorum yapmaz. Nurşen Hanım önce inanmak istemez ve sonra şöyle der oğluna: ?Eğer bu dünyada yürüyemezsek öbür dünyada yürurüz inşallah. Allah´tan gelen bu hastalığa sabret oğlum. Ama sen oku mutlaka. Okullarını başarıyla bitirip meslek sahibi olunca belki tedavin bulunur. Allah´tan ümit kesilmez.?


Nehir; çaresiz bir hastalığa yakalandığını, yürüyemeyeceğini öğrendiği zamanki duygularını şöyle ifade etmekte: ?Üzüldüm ama dünyam başıma yıkılmadı. Her zaman içimde bir his vardı, o beni ayakta tuttu. Ne bileyim, Allah´ın verdiği bir histi işte! Ne isyan ne karamsarlık ne de bunalım, bunların hiçbirini yaşamadım.?


Nehir´in hastalığı ilerler ama o; ailesiyle birlikte inanç, umut ve azimle hayata ve okumaya sarılır. Liseye giriş sınavında büyük bir başarı elde ederek Bülent Çavuşoğlu Anadolu Lisesine 17. sırada yerleşir.Köyden okula gidiş gelişler
Nehir´i çok yorar. Hareketleri, yürümesi, el becerileri zayıflar, giyinmede zorlanır. Yemek yerken döktüğünde utanır ama ailesi bundan dolayı onu mahcup etmez. Babası da annesi gibi oğluyla çok yakından ilgilenir.Her gün köyden kasabaya kadar Nehir´i götürüp ordan da eve getirir. Giyinme ve banyosunda ilgilenir. Kardeşleri de Nehir´in mutluluğu için gayret eder.


Lise ikinci sınıfta yardımla yürümeye başlayınca ailesi Terme´de okuluna yakın bir yerde ev tutar. Annesi Nurşen Hanım, o zamandan beri tüm eğitim hayatında oğlunun yanında olur. Nehir, lise son sınıftan itibaren pek yazı yazamaz olur.Ama her türlü zorluklara rağmen liseden 78 puanla mezun olur. Nehir, ismi gibi akmaya, soyismi gibi savaşmaya devam eder.


Annesi Nurşen Hanım, o zor yılları şöyle anlatıyor:?O yıllarda hastalıkla ilgilenmemiştik. Çünkü doktorlar bize tam bir şey söylememişti.Ben anne olarak çok etkilendim. Çaresiz bir hastalıkla nasıl mücadele edilir? Çok bocaladım bilinmezlikler içinde. Fizik tedaviler, doktor takipleri devam ediyordu. Verilen ilaç, sadece vitamindi destekleyici olarak. Çok zor bir süreçti. Köyde yaşadığımız için doktora ulaşmak işkence gibiydi. 2008´de İstanbul´da gittiğimiz bir doktor, ´Nehir´in hayata tutunacağı dal, okul olsun.´ dedi. Doktorun o sözü bana güç kaynağı olmuştu. Eğitim ve öğretim hayatı bize hastalığı unutturmaya başlamıştı. Bu süreçte isyan etmedik; Allah´a sığındık, dua ettik. Hep bir umutla tedavi çıkacak diye bekledik.?


(Devam edecek.)