Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

GENÇ YORUMCULAR


SABRIN KOLEKSİYONU

SABRIN KOLEKSİYONU


    Dört ya da beş yıl önceydi.     Memleketim Amasya'nın Uygur köyündeydim. Gün ışığının dağ eteklerini aydınlatmasıyla kalkmamız bir olmuştu. Bizi bu saatte uyandıran kişi ise güneş doğmadan kalkıp bütün bahçeleri sulayan ve bundan dolayı tüm gün belim ağrıyor diye yatıp bizi çalıştıran anneannemden başkası değildi. Yataktan kalkan herkese teker teker görev veren anneannemin bana verdiği ilk görev ise döşekleri toplayıp yerine koymamdı. Hızlıca döşekleri toplayıp büyük odadaki divanın üstüne bıraktım ve üstümü değiştirdim. O gün babaannemin babası öldüğünden beri kimsenin girmediği eve girecektim. Bu yüzden kahvaltıyı yapıp bir an önce babamla dışarı çıkmak istiyordum. Sofran hazır olmadığını görünce büyük bir ivedilikle kahvaltı sofrasını kurdum ve herkesi sofranın başına çağırdım. Babamın da semaveri hazır duruma getirmesiyle kahvaltı sofrası tamamlandı ve kuş cıvıltılarının eşliğinde güzel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan sonra gerekli hazırlıkları yapıp evden çıktık.
      Evler birbirine çok uzak olmadığı için kısa sürede oraya vardık. O eve girme ile epey bir zaman olduğu için evin görünümünün değişeceğini biliyordum. Ama gördüklerim, bildiklerimin çok daha ötesinde oldu. Evin çevirisini tamamen yabani otlar sarmıştı.     Duvarın neredeyse tamamı çatlaklarla kaplıydı ve çatlakların arasından kerpiç dökülüyordu. Kapıya yaklaştığımda birbirine çivilenmiş birkaç tahta parçasından başka bir şey olmadığını fark ettim. Yılların verdiği yorgunlukla birlikte tahtalar çürümüş, onları bir arada tutan Çiviler ise yerlerinden gevşemişti.         Kapıyı açtığımda rutubet kokusu sert bir şekilde yüzüme çarptı. İnsanı bayıltacak kadar ağır ve pis bir kokuydu. Nefesimi tutup evin içine girdim, bütün camları açtım ve son hızla evden geri çıktım. Yarım saat sonra tekrar içeri girdiğimizde koku biraz daha azalmıştı.     Babam evin içine su girmesini önlemek için vanayı tamamen kapatırken ben de çekmeceleri karıştırıyordum. Karıştırdığım çekmecenin en alt bölümünü açarken diğer çekmecelere nazaran daha zor açmıştım. Sanki çekmecenin arasında bir şey sıkışmıştı ve açılırken sürekli zorlaştırıyordu. Çekmeceyi sonuna kadar yaşamamıştım ve bu çok sinir bozucuydu. Takılan yerin düzelmesi için son gücümle çekmecenin gözünü çektiğimde plastik bir poşetin yırtılma sesi ve ardından dökülen madeni para sesi gelmeye başladı.     Çekmecenin yanına düşen ve hiç tanıdık gelmeyen bu paraları topladım. Bu sırada çıkan sesleri duyan babam yanıma gelmişti.     Babam gördükleri karşısında şaşkına dönmüştü. Çünkü yıllar önce kaybettiğini sandığı para koleksiyonunu bulmuştum. İçerisinde geçmişten günümüze kullanılmış olan paralar vardı. Dikkatli baktığımda sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda İngiltere, Almanya, Hollanda, Fransa, Gürcistan, Rusya, ve Singapur'un para birimlerinin de olduğunu fark ettim. Bunların dışında Arapça yazılı olan paralar da vardı fakat Arap ülkelerinden mi yoksa Osmanlı Devleti'nden mi olduğunu bilmiyordum. Babamı bu kadar eski paraların nereden bulduğunu sorunca bu koleksiyonu sadece kendisinin yapmadığını, aynı zamanda babasının ve dedesinin de bu koleksiyonla uğraştığını öğrendim. Zamanında babamın dedesi bu koleksiyonu yapmaya başlamış ve bu, zamanla babadan oğula geçen bir gelenek halini almıştı. Paraları ben bulduğum için babam hak ettiğimi düşünerek bana verdi.
      İşimiz tamamen bitince geri eve döndük. Önceki hafta tarladayken bulduğum eski madeni parayı da aralarına kattım. Dört neslin kullandığı parayı elimde tutmam, bana farklı bir bakış açısı kazandırmış ve sabrın önemini daha iyi anlatmıştı. Hâlâ köye gittiğim zamanlarda bahçelerdeki toprakları kazarım ve geçmişten bir parça kalmış mı diye bakarım. Çünkü koleksiyon yapmak için gayret gerekir, gayretin sonucunu almak için de sabredilir.