Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Zeki ORDU


SAHAF

SAHAF


    Sahaf kelimesini ilk defa Kasımpaşa Lisesinde okurken duydum. O sene İstanbul'daydık. Edebiyat öğretmenimiz bir ödev vermişti. Ödevi yaparken faydalanacağımız kitabı aramaya başladık. İstanbul'da ulaşabileceğimiz kitapçılara uğradık.         Zaman daralıyordu. Sonunda biri “Aradığınızı ancak sahafta bulabilirsiniz” dedi.  
    Daha önce duymadığım bu kelimenin ne manaya geldiğini araştırınca öğrendin işin esasını. Bu sefer sahaf aramaya koyuldum. Nihayet bir tanesinde rastladım. 
Aradığım eserin baskı yokmuş. Dolayısı ile mevcutlar tükenince ulaşmak biraz zor oluyor. Sahaf denilen yerlerde bazı kişiler ellerindeki kitapları bugün “ikinci el” denilen bir anlayışla ellerinde çıkarıyorlarmış. 
    Sahaflar bu kitapları cüzi bir parayla okurlarına ulaştırıyorlarmış. Biz de öyle yaptık. Gidip sahaftan kitabı satın aldık.
    İnsan kitabı nasıl satar? Bu soru aklımı tırmaladı hep. Öyle ya, siz bir kitap alacaksınız, onu okuduktan sonra elinizden değerinin altında elinizden çıkaracaksınız.  Bu benim hiç anlayamayacağım bir durum. Hatta bazı kitapçılarda sohbet ederken bazı müşterilerin “Yeni kitaplar geldi mi” sorusuna bir ara dayanamayıp; ona “Siz eskilerin hepsini okudunuz mu” demiştim. Sanki manava “Taze sebze geldi mi” der gibi bir soruydu bu.
    Dedim ya yaklaşık 45 sene öce duyduğum bir kelimeydi bu. Ucuz diye ara sıra uğradığım sahaflardan ne zaman bir kitap almaya kalksam, oranın sahibi veya görevlisi beni uyarırdı. Ne maksatla temin etmek istediğimi, konusu hakkında bilgisi olup olmadığımı, yaşımı, tahsilimi ve buna benzer sorunun akabinde ya istediğim kitabı alır ya da bana tavsiye edilen eseri alırdım.
    Bir gün Hazreti Ömer ile ilgili bir kitap almak istemiştim. Oradaki yaşlı amca bana “Daha öncekileri okudun mu” diye sordu. Ben de “hayır” dedim. “O zaman önce peygamber efendimizin, sonra da Hazreti Ebubekir'in hayatını okumalısın” dedi ve “Şimdilik bu kitabı sana satmamam gerek” dedi.  Doğrusu paranın satın alamadı durumların olduğunu ilk defa o zaman anladım. Ve görevli amcanın tavsiyesine uyarak onun istediği kitapları aldım. Günle sonra tekrar uğrayınca bana “Şimdi daha önce almak istediğin kitabı alabilirsin” dedi mütebessim bir çehre ile.
    Böyle bir konuyu neden seçtim?
Temmuz ayı sonlarında Tirebolu'ya uğramıştım. Yeniköy Mahallesine doğru giderken bir camın üzerinde “Tirebolu Sahaf” yazıyordu. Sahaf kelimesini okuyunca seneler öncesine gittim. Artık her yerde kitapçılar bulunuyordu. Üstelik kitaba ulaşmak da zor değildi. Buranın nasıl bir yer olduğunu öğrenmek için içeri girdim. Her taraf kitap doluydu. Çoğu okunmuş kitaplardı.     Bu arada yeni kitaplar da vardı. Bir nevi eski-yeni karışımı bir yerdi.
    Sahibi ile biraz kitap ve okuma üzerine muhabbet ettik. Hem orada okunabiliyor, hem ödünç alınabiliyor, hem de satın alınabiliyordu. İşin içinde kitabın olduğu her yer benim için önemliydi. Nihayetinde kırk yıla yakın eğitimcilik hayatımız vardı. Bu sebepten kitaba, okumaya, okuyana, kütüphanelere ve kitapla yakınlı olan her müesseseye kendimi yakın bulurum.
    Tirebolu nüfusu toplam 32 bin civarında. Burada bir “sahaf” dükkanı var. Nüfusu 32 binin üzerinde olan ilçe ve illerde sanırım kitaba olan ilgi daha fazladır. Ben öyle “umuyorum.”
    Her neyse. Bir sahaf yazısı bizi 45 sene geriye götürdü. Hatıralarımızı tazeledik. Memnun olduğum taraf şudur ki hatıralarımın ana konusu kitaptı.
    Kitapsız olmamak lazım.