Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Ahmet SEZGİN


ŞAİRLER SULTANI NECİP FAZIL

ŞAİRLER SULTANI NECİP FAZIL


Şair, yazar, fikir ve dava adamı Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904`te İstanbul`da doğar. Amerikan ve Fransız kolejleriyle Bahriye Mektebi`nde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü`nü bitirir. Bir dönem Paris’te okur. Robert Koleji, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakülteleri gibi okullarda hocalık yapar.

Necip Fazıl Kısakürek, “Kaldırımlar” isimli şiiriyle çok büyük bir şöhrete kavuşur. O, her şeyden önce çok büyük bir şairdir.

1934 yılı, Necip Fazıl için hayatının yepyeni ve çok önemli döneminin başlangıcı olur. İslâm dışı bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii`nde vaaz veren Allah dostu Abdülhakim Arvasi Hazretleriyle tanışır ve ondan kopamaz. Bu yeni dönemde meşhur “Çile” şiirini yazar. “Bilinmez meşhur” diye tavsif ettiği Rabb’i bulur ve ona yönelir.

Necip Fazıl, artık “beyni zonk zonk sızlayanlardan biri”dir. Çünkü o, “cemiyetin rahminde doğum sancısı” ve “mukaddes emanetin dönmez davâcısı”dır.

Üstad Necip Fazıl,“üstün çileyle cüce sanatkârlık”tan kurtulmuştur. Ama daha önce onu göklere çıkaran devrimbazlar, manevi dönüşümünden sonra ona vebâlı ve cüzzamlı muamelesi yapmışlardır. Onu İslami hayat görüşünden dolayı “sabık şair”, “gerici, yobaz” olarak yaftalamışlardır.

Necip Fazıl 1943`te “Büyük Doğu” dergisini çıkarmaya başlar. Hocalıktan istifa etmek zorunda kalır. Elli kişilik sınıflar yerine bütün Anadolu`yu kürsü yapan Necip Fazıl, “Surda bir gedik açmak” ve “dava taşını gediğine koymak” için Büyük Doğu`yu “mektep” haline getirir.

Tek parti yönetimine, İslam düşmanı ve masonik zihniyetlere muhalefet etmesi, İslam davasını savunması yüzünden farklı dönemlerde çok sayıdaki dâvâda yüzlerce yıl hapsi istenen Necip Fazıl, üç buçuk yıl “yılanlı kuyu”da (hapishanede) çile çeker.

Hemen hemen bütün Anadolu şehirlerinde verdiği konferanslarla cemiyete Büyük Doğu adını taşıyan İslâm davasını anlatan Necip Fazıl, aynı zamanda da bir fikir, dâva ve aksiyon adamıdır. “Sakarya” isimli meşhur şiirinden sonra Üstad Necip Fazıl “cemiyet” ve “dâvâ” ağırlıklı şiirlerle tiyatro, tarih, siyaset, din, tasavvuf, fikir, kültür, sanat, edebiyat dallarında çok önemli eserler verir.

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak,/ Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak!” diye fildişi kuleden meydanlara inip “mâsum Anadolu`nun saf çocuğu” olan Türk milletinin haykıran gür sesi olmuştur: “Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,/ Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!”

Üstad Necip Fazıl; her zaman, zindanda bile, ümitvar olmuş ve Allah’tan ve onun davasından umudunu kesmemiştir: “Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!/ Ölsek de sevinin, eve dönsek de!/ Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!/ Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!/ Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”

Necip Fazıl, namuslu ve cesur bir fikir adamıdır. O, zulmün karşısında susturulamayan bir ses ve Yunuslardan, Mevlânalardan bir sestir. O, sultanü’ş-şuara” (şairler sultanı) unvanına layık görülmüştür. Yüz yılda bir eşine rastlanan bir deha olarak, açtığı Büyük Doğu bayrağıyla “altın bir nesil” yetiştirmiştir.   

Cumhuriyet dönemi ve bütün Türk edebiyatının en büyük şair, yazar ve fikir adamlarından biri olan Necip Fazıl; ardında Çile, Tohum, Reis Bey, O ve Ben, Bir Adam Yaratmak, Sahte Kahramanlar, Hitabeler, Hikâyelerim, Çöle İnen Nur, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu, İman ve İslam Atlası gibi yüz civarında çok kıymetli eser ve yüz binlerce gençlik bırakmıştır.

26 Mayıs’ta doğup 25 Mayıs 1983`te, “sonsuz bahar ülke”sine hicret eden ve sevgililer sevgilisine kavuşan şairler sultanı Necip Fazıl`a Allah`tan rahmet dileğiyle...

“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber…

Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?”