Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Selim EROĞLU


SALDA(GÖLÜ) NE HALDA

SALDA(GÖLÜ) NE HALDA


    Memleketimiz eşsiz güzelliklere sahip. Bunun böyle olduğunu insan gezdikçe daha iyi anlıyor. Ne yazık ki biz bu güzelliklerin tam olarak farkında değiliz. Maalesef seyahat kültüründen gelmiyoruz. Oysa 17. Yy' da en büyük seyyahı, Evliya Çelebi'yi, biz yetiştirmişiz.
       Son zamanlarda milletçe gezme iştiyakımız bir hayli arttı. Bunda halkımızın gelir seviyesinin artmasının da büyük  etkisi oldu.  Yahudi, ''on liram varsa dokuzunu reklama yatırırım'' demiş. Tanıtım çok önemli. Tanıtımı yapılmayan bir şeyin tanınması mümkün değildir. 
       Şimdilerde sosyal medya çok gelişti. Herkes her şeyi tanıtıyor. Reklamın kötüsü olmaz demişler. Reklamın illaki bir etkisi olur, oluyor da. 
       Konuyu şuraya getireceğim. Okul yıllarında Türkiye'de 'Salda Gölü' diye bir yer olduğunu okumadım, duymadım. Ancak yıllar sonra Salda Gölü'nden haberdar oldum. O da, her türlü medya sayesinde.
       Salda Gölü için yapılan tanımlama ilginçti: Türkiye'nin Maldivleri. Evet, Salda Gölü, dünyanın en güzel turizm yerleri arasında gösterilen Maldivler'le eşdeğer tutulmuştu. Sırf bu reklam tazyikiyle, Isparta'ya kadar gelmişken Türkiye'nin Maldivleri'ne uğramaya karar verdim.
       Salda, bulunduğum yere yaklaşık 100 km mesafede. Özel arabayla gitmek en fazla bir saat tutar diye düşündüm. Tahmin ettiğim sürede Salda Gölü'ne ailecek vasıl oldum. Burası, Burdur ilinin Yeşilova ilçesi sınırları içerisinde. Diğer taraftan Denizli'ye de yakın. Yeşilova, adıyla müsemma bir yer. Hem ova hem yeşil. Yeşille ova birleşince Yeşilova olmuş. 
       Gölün en büyük özelliği yeşillikler içinde turkuaz mavisi rengi. Bu renk, uzaktan adeta sizi büyülüyor. Arabayla ta gölün kenarına kadar gidiyoruz. Son yıllarda gölü besleyen derelere sulama amaçlı bentler yapılmış. Bu bakımdan su seviyesinde gözle görülür bir azalma olmuş. Ortaya geniş bir alan ve sahil çıkmış. Ben böyle bir sahil görmedim. Kilometrelerce uzayan beyaz travertenlere benzeyen sahili var. Buraya kumsal denilemez. Buraya, beyaz çamur demek daha doğru olur. Şifa niyetiyle çamur banyosu yapandan geçilmiyor.
      Gölün akarı yokmuş. Gölün bütün alanını gözünüzle görmeniz mümkün. Kibrit kutusu gibi bir yer. Uzunluğu 9 km, genişliği 6 km, derinliği ise 200 metreden fazla. Gölün zemini ne kum, ne çakıl, ne taş, kendine özgü dünyada eşi benzeri görülmeyen çamur. Turkuaz rengini oluşturan da bu çamur.
   Göl, yerli ve yabancı turist kaynıyor. Özel araçların dışında tur otobüslerinin biri gidiyor bir geliyor. Göle giren, fotoğraf çekinen, muhabbet eden gırla gidiyor. Maalesef gelen turisti ağırlayacak yeterli tesis yok. Oturacak doğru dürüst yer yok. Kızgın güneşin alnında yarım saat dolaştıktan sonra ancak oturacak bir yer bulabildim. Yaşlı bir kadın, görevliye “şu oturacağı gölgeye çekebilir miyim” dediğinde “oturakları yerinden oynatmak yasak” ihtarıyla karşılaştı. Boynu bükük oturdu. İçim burkuldu. Anlamsız yasaklarla turizm gelişmez. 
       İhtiyaca binaen büyük bir millet bahçesi yapılması kararlaştırılmış. “İstemezükçü korosu” yaygarayı basıp ortalığı ayağa kaldırmış. Halkla konuştum. Millet bahçesi kesinlikle ihtiyaç diyorlar. Gittim, yerinde gördüm. Turizmin gelişmesi için Salda Gölü'nün kenarına millete yaraşır bir millet bahçesi şart. Gidemediğin, sahip çıkamadığın yer senin değildir. Doğayı korumak, hiçbir şey yapmamakla değil, yerinde ve faydalı yatırım yapmakla mümkündür.
       Bu şartlarda binlerce kilometre yol gelseniz de ancak yarım saat kalabilirsiniz. O da bir daha gelmemek üzere. Salda Gölü'ne sahip çıkmanın birinci şartı, millet bahçesi yapmaktır. İnşallah bir dahaki sefere onu da görmek mümkün olur.