Bugün, 23 Nisan 2024 Salı

Selim EROĞLU


ŞAMPİYON JAPONYA


Bu yıl- meraklılarının malumu olduğu üzere- dünya kupası maçları Rusya´da oynanıyor.

 Kendi çapında başarı göstermiş ülkeler arz-ı endam ediyor. Kıyasıya bir mücadele var.

Maalesef kupada biz yokuz. Maçlar o yüzden pek tat vermiyor. Fakat bizim liglerimizde oynayan, oynamış olan, bizi bilen, bizim bildiğimiz birkaç topçu var. Aynı zamanda yabancı takımlarda oynayan Türk asıllı olanlar var. Mesut Özil ve İlkay Türkdoğan gibi.

Turnuvanın favorisi Almanya elendi. Fanatik Almanlar, faturayı -bizim topçulara- Mesut ve İlkay´a kestiler.Hatta onların şahsında top yekun bize hakaret ettiler. Adamların ayağına diken batsa bizden biliyorlar. İstesek de maçların dışında kalamıyoruz. Bir şekilde bizi alakadar ediyor.

 Zaman zaman maçlara baktığım oluyor. Maçlar birbirinin kopyası gibi. Bildik takım oyunu. Seyir zevki az. Pek sivrilen, öne çıkan, şahsi beceri gösteren, Maradonalaşan futbolcu yok. Günümüz futbol anlayışı buna pek müsaade etmiyor.  Tek başına mücadele edeceksen güreşçi ol, halterci ol diyorlar. Haksız da sayılmazlar. Futbol bir takım oyunu.  Futbol otoriteleri de böyle söylüyor.

 Eleme maçlarına kalma mücadelesi veriliyordu. Aynı anda iki karşılaşma birden oynanıyordu. Maçlar sonunda iki takımın da puanları ve averajları aynıydı. Bu durumda hangi takım eleme maçlarına kalacaktı? İşin başında olanlar yeni bir kural ortaya koymuşlar. Böyle durumlarda bir üst tura en centilmen takım çıkacaktı. Bu durumda kırmızı kart, sarı kart, hatta yapılan faul sayısı bile hesaba katılmış. Bilgi çağındayız. Her şey anında sayılabiliyor. Maçın sonunda puanlar ve averajlar eşit olduğundan Japonya daha centilmen olduğu için  bir üst tura kaldı.Böyle bir durum dünya kupalarında ilk defa oluyormuş.

Hadisenin böyle cereyan etmesi merakımı celp etti. Turnuvada Japonya´yı tutmaya başladım .Pazartesi akşamı, saat 21´de Japonya-Belçika maçı vardı. Galip gelen çeyrek final vizesi alacaktı. Maçı sonuna kadar izledim. Japonya 2-0 öne geçmesine rağmen 3-2 kaybederek elendi.

Ben yine de şampiyon Japonya diyorum.

Neden mi?

Çünkü futbolun ve centilmenliğin dışına hiç çıkmadılar. Asla çamura yatmadılar.

Japonlar takım oyunu oynuyorlar. Sahada işlerinin dışında bir şey düşünmüyorlar. Rakiple değil topla oynuyorlar. 2-0 öne geçmelerine rağmen şımarmadılar ve rakiplerini hor görmediler. Yine işlerine baktılar. Adamlar faul yapmamak için adeta yoğurdu üfleyerek yiyorlar.

Maçta ilginç bir an oldu. Yaptığı   kontrolsüz hareketten dolayı bir Japon topçu sarı kart gördü. İnanın sarı kart gören futbolcu hicabından yüzünü bile kaldıramadı. Ne bir itiraz, ne bir şikayet ne de hakeme saldırı. Ayağa kalktı, boynu bükük, mahzun  ve mahcup oyununa devam etti. Arkadaşları da öyle. Olay bölgesinden anında uzaklaştılar. Teknik direktörleri,   ne seyirciyi ne de futbolcuları tahrik etti. Sadece işine baktı.

Biran gözümün önüne bizim şımarık topçular(!) Emre geldi, Arda? geldi. Anlı şanlı futbol yöneticilerimiz geldi.  Böyle durumlarda sahayı savaş alanına çevirmedikleri kalıyordu.

Deydi mi?

İşte Japonya var, biz yokuz.

Milletlerin karakterleri futbollarına da yansıyor.

Japonlar, çalışkanlıklarını, centilmenliklerinin, istikrarlı oluşlarını, mücadele azimlerini futbollarına da aksettirmişler.

Kişiyle değil işiyle uğraşıyorlar. Böyle olduğu içindir ki dünyada söz sahibiler.

Bir Japon, hata yaparsa suçu ilk önce kendisinde arar. Asla bir başkasını suçlamaz. Pişman olur. Aynı hatayı bir daha yapmamaya gayret sarf eder. Eğer işin inden çıkamazsa harakiri yapar.

Bunu gördüm. 2-0 öne geçmelerine rağmen 3-2 yenilerek elendiler.Fakat en ufak bir taşkınlık göstermediler. Üzüntüden kahroldular. Gidip rakiplerinin tebrik ettiler. Bükemedikleri bileği öptüler.

Zahirde elendiler ama turnuvanın centilmenlik şampiyonu oldular.

Zulümden kıvranan bütün dünyaya büyük bir ders verdiler.

Tebrikler Japonya.

Benim gönlümde turnuvanın şampiyonu sizsiniz.