Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Seyfi GÜNAÇTI


Şapkamın tereği düz


Trabzon yöresine ait bir türkü bu sözlerle başlıyor. Türkünün ilk dörtlüğü şöyle:

?Şapkamın tereği düz,

Var onda ayla yıldız.

Çıkmayusun aklımdan

Ne gece, ne de gündüz.?

Türkü, Hüseyin Dilaver ve Ziynet Sönmez´e ait.

Bu yazının kaleme alınma sebebi elbette bu türkü değil.

Okulumuz Matematik Öğretmenlerinden Yetkin Danacı, geçen Cuma WhatsApp kapalı grup ´Fatih Anadolu Lisesi´nde bir şapka fotoğrafı paylaşmış ve sormuş:

?Bu şapkanın sahibini tanıyan var mı??

O şapkanın sahibini ben tanıyorum ama söylemeyeceğim.

Şapka ki, kendisi başa konulur ama onun başından da ne olaylar gelip geçmiştir!

Atatürk, 27 Ağustos 1925 tarihinde İnebolu´da elindeki şapkayı göstererek, ?Efendiler! Bu serpuşun adına şapka denir? demiş ve şapkayı başına giyerek, ?Bundan böyle fes, kavuk, sarık gibi doğulu nesnelerin değil, batılı şapkaların başları süsleyeceğini? bildirmiş. Sonrasında da 25 Kasım

1925´de şapka kanunu TBMM´den geçmiş.

Tasarı kanunlaşmış ama bu hiç de kolay olmamış. Şapkanın tereği (siperi) secde edilmesini engelliyordu. Bu ve başka sebeplerle şapka itirazlarla karşılandı. Bu konu hayli abartıldı. Rivayet odur ki, şapkaya direndikleri gerekçesiyle, başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere çeşitli illerde 78 kişi
idam edilmiş. Bazıları bu sayının 100´i aştığını söylüyor. Bazıları da Atıf Hoca´nın idam sebebinin, şapkaya direnmek olmadığını iddia ediyor. Bize karanlık, biz o günleri yaşamadık?

Benim de şapkalarla ilgili birkaç hâtıram var.

Bundan 12 yıl önce Amasya´da çalışan kızımın yanına gitmiştim. Çarşıya çıktığımda, yabancı bir yerde öğretmen nereye takılırsa ben de öyle yapıyordum. Öğretmen evine uğruyor, çayımı yudumluyor, gazetemi okuyor, şapkamı da vestiyere asıyordum.

Bir gün şapkamı astığım yerde bulamadım. Fakat hemen yanındaki askıda benimkine benzeyen bir şapka vardı. Herhalde arkadaş şapkaları karıştırmış ve yanlışlıkla benim şapkamı alıp gitmişti. Bir süre bekledim ama gelen giden olmayınca çalışanlara bilgi verip ayrıldım.

Şapkamı alan kişi yanlışlığın farkına varır da şapkamı geri getirir diye üç gün süre ile öğretmenevine uğradım ama şapkam gelmedi. Çaresiz Amasya´dan yeni bir şapka ile döndüm! Bir tedbir olarak da şapkanın içine uygun bir yere adımı ve telefon numaramı yazdım.

Bir başka şapka kazası!

Terme Pazar Camisi´nde bir namaz sonrası gri renkli yazlık şapkamı yerinde bulamadım. Fakat yan askıda aynı renkte bir şapka duruyordu. Herkesin camiden çıkmasını bekledim, o şapkayı alan olmadı. Anladım ki adam kendi şapkası zannederek benimkini alıp gitmişti. Şapkamın geri
geleceğine dair bir ümidim vardı. Çünkü onun şapkasının bir bölümü örgülüydü. Adam kısa zamanda yanlışlığın farkına varacak ve şapkamı geri getirecekti.

O akşam namazında ve sonraki günlerde şapkamı bekledim ama askıda göremedim. Nihayet 3. gün öğle namazına girerken şapkama kavuştum. Görür görmez hemen almadım. Üç gün süre ile şapkamı başının üzerinde gezdiren(!) ve halâ bu değerin farkına varmayan adamı tanımak
istiyordum.

Son sünneti şapkaya yakın bir yerde kıldım. Bir gözüm şapkada duayı tamamladım. Nihayet bir adam şapkaya yaklaştı ve askıdan aldı. Tam başına koyacakken ?Bir dakika!? dedim ve ?Bu şapka kimin?? diye sordum. Adam şapkaya bakma gereği bile duymadan cevap verdi, ?Kimin olacak,
benim? dedi. ?İyi bak!? dedim. Baktı ve aynı cevabı verdi. O zaman şapkanın iç yan kenarındaki yazıyı, yani benim adımı gösterdim. Adam bir an şaşkınlık yaşadı. Onu daha fazla şaşırtmamak için kendi şapkasına yönlendirdim.

İşte böyle. Şapka deyip geçmeyin.