Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


SEBİLLER YOK ARTIK


Suut Kemal Yetkin, bir denemesine ´´ Niçin Roman, Niçin Şiir Okuyoruz´´ adını koymuş.

Kendince, insanoğlunun niçin roman ve niçin şiir okuduğu üzerinde durmuş. Bu türler bir şeyler öğrenmek için okunmaz. Bir şeyler öğrenmek isteyenler ansiklopedileri okumalıdırlar.

´´Ben bunca yıldır roman okuyorum, şiir okuyorum herhangi bir şey öğrenemedim´´ demek niye okuduğunu bilmemektir. Böyle bir sonuca varmak da abestir.

Yazar, adı geçen denemesinde roman ve şiir okuma hususunda şöyle diyor:

´´Romanlar ve şiirler birer iç yaşayıştan doğmuştur. Onları yaşayarak okumamız da bundandır. Her okuyucunun aynı davranışta olduğu elbette söylenemez. Yaratılışın, yetişmenin verdiği ayrılıklar vardır. Bu bakımdan aynı kitapta herkes biraz da kendi romanını , kendi şiirini okur. Gerçek sanat eserinin özelliklerinden biri de bu çok
yönlülük değil midir? ? Bu bakımdan okumaktan kesilmek biraz da ölmektir.´´

Bilhassa yazarın son cümlesine sınıftan itirazlar yükseldi.

´´ Ben okumuyorum, o halde ölmüş mü oluyorum, yani ben şimdi ölü müyüm,´´ diyenler bile oldu.

Hatta bir öğrenci ´´bu duruma göre okumayanlar ölüler ve insan olmayanlardır, insan olan okur,´´ diye çok radikal sayılabilecek bir yorumda bulundu.

Bu konuyu daha somutlaştırmak adına sınıfa ´´ son bir hafta içinde herhangi bir roman ve şiir kitabı okuyan var mı´´ diye sordum.

26 kişilik 12/G sınıfında Baki Akyüz adlı öğrencim çıktı ´ ben okudum´ diye.

´Neyi okudun´ diye sordum.

Baki, Sabahaddin Ali´nin Kuyucaklı Yusuf romanını ve İbrahim Tenekeci´nin Görmeden Ölmek isimli şiir kitabını okuduğunu söyledi.

Okuduğu kitaplar hakkında benim ve sınıfın sorduğu sorulara kendince cevaplar verdi.

Görmeden Ölmek adlı şiir kitabı yanında olduğundan alıp bir çırpıda ben de okudum.

Şair adı geçen kitabın 69. Sayfasındaki ´´YOLCULUK´´ adlı şiirde söyle diyor:
???..

´´ Çıkarken susamıştık yokuşu;

Suyun ticaretini yapmak iyi değildir,

Dedi, ikram ederken suyu.

Meyveler geldi, sonra bir sofra!

Emmi dedim, gülerek, bir soru;

Meyvenin iyisini seçmek sünnettir,

Diye duydum, doğru mu?´´

Her ne kadar şiir tadında olmasa da bizim kültürümüzden izler buldum.

Hakikaten suyun ticaretini yapmak iyi değil midir? Bu konuda benim hiçbir bilgim yok. Hem niye iyi olmasın diye de düşünmüyor değilim.

Şayet şairin dediği gibiyse bunca şişelenmiş suyu satanların hali nice olur.

Eskiden sevap kazanmanın birinci yolu insanlara su sunmaktı. Su gibi aziz olmak bizim en büyük idealimizdi.

Buna nail olmanın alameti ´sebil´ yaptırmaktı.

Sebil, sırf hayır için yaptırılan, durmadan akan, gelen geçen herkesin su içebildiği çeşme demekti.

Suyun kapitalizme kurban gitmesiyle sebiller de bir bir toplum hayatından çekilip gitti. Sırra kadem bastı. Sebiller selsebil akmıyor artık. Selsebil sel gibi akan sebil olsa gerek. Ecdadımız sebili bile yeterli görmemiş, selsebil demekle onun sel gibi gür ve bol akmasını murat etmiş.

Sular plastik şişelere gireli sevap anlayışımız da plastikleşti.

Suyun ticaretini yapmak iyi değildir diyen gün görmüş bilge kişilerin bir bildiği olsa gerek.

Suyun ticaretini yapanlar hayata bir de bu gözle bakmalılar.

Okuduğum YOLCULUK şiiri bana bunları çağrıştırdı.

O halde niçin mi şiir okuyoruz?

Her şiir aynı zamanda hayatı yeniden dolu dolu yaşamaktır.

Yazarın dediği gibi ´okumaktan kesilmek biraz da ölmektir.´

Ölmemek için okumak lazım.