Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Yılmaz İMANLIK


ŞEKERİM ŞEKERİM!     

ŞEKERİM ŞEKERİM!     


Küçük kar beyazı kristal şeker tanesi, fabrikadan yeni çıkmış naylon poşetin içindeki yerini almıştı. Aslında çok sevinçliydi şeker tanesi. Belki de acılarla dolu insanların yaşamına azıcık da olsa tat katarım diye düşünüyor, kendisi ile gurur duyuyordu. Miniminnacıktı aslında ama insanların hayatını tatlandırma konusundaki hayallerin kendisinden çok çok büyüktü…

     Etrafına baktı, sağında solunda onun gibi birçok şeker tanesi vardı. Hepsi de gülüyor, sevinç içinde oynaşıyorlardı.

     Bir sabah kendini kamyonun kasasından fırlatılıp atılırken buldu. Kendini kamyondan saygısızca atan insanlara kızdı. “Siz nezaket nedir bilmez misiniz? Az nazik olsanız…”   Adamlar onu duymuyor, işlerini yine bildikleri gibi yapıyorlardı.

      Sonunda bütün şeker poşetlerini karanlık bir depoya doldurdular. Bizim küçük şeker tanesi çok şaşırmıştı. Halbuki o en güzel marketlerin en güzel raflarında yer alacağının hayalini kuruyordu. Bu da nesiydi şimdi! Etraf oldukça karanlık ve ürkütücü idi. Çevresindeki diğer şeker tanelerine baktı; o cıvıl cıvıl, güler yüzlü arkadaşları gitmiş sanki onların yerine gözlerini korku bürümüş başka şeker taneleri gelmişti. Şeker taneleri korkularından birbirine daha çok sarılmışlardı. Kendi kendine “Herhalde burası geçici bir yerdir. Bizi burada sonsuza kadar bekletmezler ya mutlaka kısa zamanda alıp marketlerdeki sevdiğimiz raflara koyacaklardır.” dedi.

     Ancak sabah oldu gelip giden olmadı. Akşam oldu, yine kimse yok. Günler geçti, yine yok. Hatta aylar geçti. Küçük şeker tanesi artık yorgunluktan, umutsuzluktan bitmiş tükenmiş, hâle gelmişti. Hayallerini de unutmuştu neredeyse. Bu karanlık dünyada çürüyüp gideceklerine inanmaya başlamıştı. Bütün şeker taneleri de onun gibi düşünüyordu.

     Derken bir sabah kapının aralığından bir ışık görünce çok sevindi. Nihayet güneşi görecekti. Adamlar onları yine paldır küldür bir kamyonetin kasasına doldurdu. Şeker tanesinin yeni yolculuğu başlamıştı. Şimdi hak ettiği yere, o güzel raflara gideceğine inanmıştı.

     Yolculuk bittiğinde bizim şeker tanesi, bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Onları raflara hiç koymadılar.  Arkadaşlarıyla birlikte neredeyse marketin tavanına kadar uzanan iki kule olmuşlardı.

      Marketin kapısı açılınca dışarıdan insanlar öyle bir akın etti ki kule gibi şeker poşetleri sanki karıncaların küçük bir lokmayı yok etmesi gibi iki dakikada öğütülmüştü. Bazı poşetler yırtılmış, şekerler yerlere saçılmıştı. Bizim küçük de yerlere saçılanlardan biriydi. Ayaklar altındaydı. Önüne gelen onu eziyordu. Artık o kar beyazı renginden eser kalmamıştı. Her yeri çamurlara bulanmıştı neredeyse. 

     Raflara baktı. O da neydi! Orada başka şekerler de vardı. Onlar öyle orada havalı havalı oturuyorlar, yerdeki şekerlere burun kıvırıyorlardı. Kendisine baktı, kendisi yerlerde sürünüyordu.  Onların poşetlerindeki fiyatlara baktı. “Oha!” dedi. Bir de yırtılan kendi poşetindeki fiyata baktı, neredeyse onların fiyatları uzaydan gelmişti.

     Neler olduğunu bir türlü anlamadı küçük şeker tanesi. Hâlbuki onun amacı sadece insanların hayatına birazcık tat katmaktı. Ama şekerlerin dünyasına baktığı zaman insanların şekerleri bulup tat alması mümkün değildi.

     Bir köşede sessizce bekledi. Niçin bekliyordu onu da bilmiyordu. Zaten hiçbir umudu ya da hayalleri kalmamıştı. En sonunda bir market görevlisi elindeki fırça süpürge ile onu süpürüp çöp kovasına attı. Böylelikle bizim şeker tanesinin kar beyazı hayalleri karanlığa gömülmüştü…