Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet TÜRKAN


SELİMİYE İLE BİR TUTULAN BEYİT

SELİMİYE İLE BİR TUTULAN BEYİT


Babası Kanuni Sultan Süleyman`ın desteği ile kardeşini yenen ve babasının ölümünden sonra da tahta geçen; sakallarının ve saçlarının sarı olması dolayısıyla Sarı Selim olarak bilinen II. Selim çok fazla şiiri olmamasına rağmen Selimî mahlası ile şiirler yazan önemli bir divan şairidir.
Kanuni`nin şehzadeleri arasındaki trajik taht mücadelesinden başarıyla çıkan II. Selim dö­neminde (1566-1574) fetihler devam etmiş İnebahtı Deniz Savaşında yenilen Osmanlı donanmasına olmasına rağmen 1571 yılında Kıbrıs`ın fethi Osmanlıların son büyük askerî başarısı sayılır.

2. Selim aslında hiç de padişahlık ümidinde olan bir şehzade değildi. Kader bir şekilde değişik olaylardan sonra onu Osmanlı tahtına kadar götürdü. İyi yetişmiş, ilim ve irfan sahibi, şairleri ve ilim adamlarını seven bir şehzade vali sonra da hükümdardı. Birilerinin dediği gibi içki ve kadın düşkünü değil mutasavvıf ve mütedeyyin birisidir. Ancak Kanuni gibi muhteşem bir hükümdarın hep gölgesinde kalmıştır. Yine Şehzade Mustafa`nın ölümü dolayısıyla da çok fazla sevildiği söylenemez.

Babasının bıraktığı dünyanın en kudretli imparatorluğuna hükümdar olmuştur. Sokullu Mehmet Paşa vezir-i azamıdır. Turgut Reis ve Oruç Reis gibi kaptanlara ve Mimar Sinan gibi bir mimara sahiptir. 16. Yüzyılın birçok ünlü şairi onun zamanda da yaşamıştır.
Evliya Çelebi`nin bahsettiğine göre rüyasında Peygamber Efendimizi (SAV) görmüş ve onun müjdesi üzerine Sokullu Mehmet Paşa`yı Kıbrıs`ın fethi ile görevlendirmiş ve fetih müyesser olmuştur.

Mimar Sinan`a eşi ve benzeri olmayan, Sinan`ın ustalık eseri olan Edirne`deki Selimiye Camii`ni yaptırmıştır. Bununla birlikte ülkenin birçok yerinde ve Kıbrıs`da mimari eserler yaptırmıştır.
II. Selim de şehzadeliğinden başlayarak bi­lim ve sanatla iç içe olmuş, daha Kütahya`da şehzade vali iken çevresine yirmi civarında sanat ve bilim adamını toplayıp onlarla meşgul olmuştur. Kendisi de Selimî mahlasıyla şi­irler söylemiştir. Onun hemen her antolojide yer alan ve modern şairlerce de sıkça alıntı­lanan şu beyti çok ünlüdür.

“Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkız
Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden”

(Biz ayrılığın gülşeninde yakıcı demler çeken bülbülüz; sabah rüzgârı gül bahçemizden geçse ateş kesilir.)
Bu beyit bize padişahların da bir insan olduğun ve onlarında bazen aciz kaldığını, sevdalandığını ve gönül acıları çektiğini gösteriyor. Bir gözleri ahuya sevdalanıp aşkın ateşine yandığını, sevda gülşeninde bülbül; mumun etrafında dönen bir pervane olduğunu anlatıyor. Hatta öyle ki, bu beyitin ifadesiyle serin sabah rüzgârları bile
onların sevdasıyla kor ateşe dönüşüveriyor.

Yahya Kemal, “Selim-i Saniye Gazel” adlı şiirinde bu beyiti Selimiye Camii ile eş değer göstermiş en az onun kadar muhteşem bir eser olduğunu söylemiştir. Kimilerine göre başka hiçbir şey söylemese bile bu beyit onun bir divan şairi olarak anılmasına yeter de artar bile.