Bugün, 7 Temmuz 2025 Pazartesi

Zeki ORDU


SOHBET MAKAMI

SOHBET MAKAMI


Sohbetin de makamı olur mu?

Belki bu yazıyı okuyanlar “Sohbetin de makamı olur mu” diye geçirebilir içinden. Hatta itiraz bile edebilir. Makam denilen şeyi devlet dairesinde biliriz çünkü. El-hak haklısınız da.

Bazı makamlar resmiyetin dışında ve resmiyetin üstündedir.

Sohbet, dostlarla yapılan hasbihaldir. Genelde sohbetlerin konusu maddiyat değildir. Kaynağı da gönüldür, vardığı yer de. Hâlbuki resmi makamların ne kaynağı gönüldür, ne ulaştığı yer.

Bir gün Ünye’de “Küllük” adıyla maruf bir çay ocağında oturuyorduk. Çay ocağı dedimse öyle sıradan bir yer değil. Mevsimine göre akşam vakti girdikten sonra normal müşteriler gelmez, ilçede bulunan okuyan, yazan, araştıran kişiler buluşur sohbet edilen yerdir. Orada konuşulan konular her ne olursa olsun tartışmaya açık değildir. Herkes fikrini hür olarak beyan eder, siz bu fikre katılmıyorsanız, ancak başka bir fikirle ama hiddetlenmeden karşılık verebilirsiniz.

Çay ocağımıza “Küllük” ismini sonradan koymuştuk. Resmi ismi değildi yani. Gel zaman, git zaman Ünye’de tanınır oldu ve resmi ismiyle değil de sonradan verdiğimiz isimle anılır oldu.

Yaklaşık on sene hizmet verdi bu yer. Daha sonra işleten kişi ilçe dışına çıkınca yerine gelenler ise bu mekânı farklı iş yerine dönüştürdü. Peki, orada toplananlara ne oldu diyecek olursanız, mekân değiştirdi.

Günlerden bir kış günü akşam vaktinden sonra on kişiden fazla arkadaş toplanmıştık. Zaten mekânın üst katı toplantı ve kütüphane olarak kullanılıyordu. Bir çay ocağı ve kütüphane… Hatta şahıslar kendi adına iki sayfalık gazete bile çıkarıyordu. O gazeteleri çay ocağının duvarındaki panoya asıyorduk. Orada yazılanlara sözlü olarak cevap verilmesi yasaktı. Çünkü söz ile cevap sözlü açıklamalara veriliyordu. Yazılı metinlere ancak yazılı cevap verilmesi gerekliydi. Yazının bir ağırlığı vardı ve herkes bunu biliyordu.

Lafa başladık konu dağıldı. Günlerden bir gün yine sohbet ediyorduk. İçeriye bazı müşteriler de giriyordu. Biz onların pek farkında olamıyorduk. Çayını içip gidiyorlardı. İşte böyle günlerden bir gün içeri bir müşteri daha girer ve bizim sohbete kendini kaptırır. Biz bunun farkında değiliz tabii. Aradan uzun süre geçer ve o vatandaş bir sükûnet zamanında haziruna “Siz hep böyle misiniz” diye sorar. Bütün gözler o vatandaşa döner. Hepimiz sözlü veya evet anlamında başımızı sallayarak cevap veririz.

Vatandaş sohbetten istifade ettiğini, böyle dostlukların az bulunduğunu, misafir olarak bu şehirde bulunmasaydım her akşam geleceğini beyan ettikten sonra içtiği çayın ücretini ödemeye gitti. Tabii ödeyemedi. Bu durumu ocakçı da biliyordu ve bu müşteri bizim misafirimiz olmuştu artık.

Daha sonra bu yer kapandı ama müdavimleri başka bir yerde buluşmaya devam etti. Elbette bu birlikteliğin başlamasında mekânın ehemmiyeti fazlaydı.

Sizce böyle bir mekânın Terme’de olmasının Terme’ye bir katkısı olur mu?

Olmazsa bir şey yok. Olursa, ilgililere duyurulur.

Şimdi sırası değil mi?

Ha! O başka o zaman…