Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Yılmaz İMANLIK


SULU KARTUBU

SULU KARTUBU


Ben gittikçe Zeki Hoca ile Selim Hoca’ya benzemeye başladım iyice. Zira Zeki Hoca Terme’ye gelirken hangi köprüden geçse, yol kenarında kime selam verse onunla ilgili mutlaka yazı yazar ya da fotoğraf paylaşır. Selim Hoca ise Terme’nin geçmişine kurulan köprüdür. O da yazılarıyla ilçenin geçmişte kalan değerlerini, gelenek ve göreneklerini gün yüzüne çıkarmak için yoğun bir gayret içindedir.

     Geçmişin kamçıları benim de ruhumu şaklatır bazen. Ben de yaşlanmaya başladım ya ondan belki.

     Baharın gelmesiyle birlikte aklıma gelen ilk şey sulu kartubu. (kartopu yani patates) Hani bazılarının çağ açıp çağ kapatmak için silah olarak kullandıkları patates yani(!)

     Çocukluğumda çok severdim sulu kartubu yemeyi. Belki de o zamanlar çeşit çeşit çikolata yeme ihtimalimiz olmadığı için patatesleri çiğ yemek tatlı geliyordu bize.

     Baharın başlangıcında sulu kartubuların yaprakları açar, içine tatlı tatlı su yürümeye başlardı. İşte o zaman bizim için ziyafet de başlardı. Ellerimizle toprağı kazıp bir bir sökerdik onları. Hangisinin daha tatlı ve sulu olduğunu yapraklarının renginden, şeklinden, patatesin kabuğu üzerindeki desenlerden bilirdik. Tatlı patateslerin kabuğu çizgili olurdu. Yani çocuk beynimiz kriminal gibi çalışırdı o zamanlar. Sonra yarı topraklı, yarı yıkanmış soyardık söktüğümüz patatesleri. Oh şeker gibi kartubular!

     Yıllar geçti. Hiç sulu kartubu yemedim. Yiyebilir miyim onu da bilmiyorum. Gerçekten o kadar tatlı mıydı ondan da emin değilim. Yüce Yaradan bize o kadar tatlı, o kadar çok nimet verdi ki belki de şükürsüzlükten sulu kartubuların tadını unuttuk.

     Ben yine de Zeki Hoca ile Selim Hoca’ya benzemeye devam edeyim. Kim bilir daha neler gelecek yâdıma) Bir de üzerinden geçtiğim köprülerden köprü yapanlara selam vereyim Zeki’ce…