Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Ahmet SEZGİN


TARİH ŞUURUNA ERMEK

TARİH ŞUURUNA ERMEK


Fertlerin hafızası ve mazisi olduğu gibi toplumların da hafızası vardır: O da tarihtir. Ruh kökünü bilmeyenler, hafızasızdır, kimliksizdir. Şeyh Edebali, Osman Gazi`ye şöyle nasihat ediyordu: “Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki, nereye gideceğini unutmayasın…”

Biz yıllardır yalnızca maziye gömülerek tutunmaya çalışan, hamasetle süslenmiş maziperestlikle “ilericilik” ve “çağdaşlık” adına maziyi tamamen reddeden, tarihten kopan bir anlayış arasında sıkışıp kaldık.
Doğru ve yanlış bilgileri, doğru analiz ve şuurdan mahrum olarak kronolojik sırayla kuru kuruya anlatmak değildir tarih. Dünü, bugünü ve yarını feda etmeden; geçmişin zafer, değer ve güzelliklerinden ilham alıp hatalarından dersler çıkarmak, tarihi doğru okumak ve anlamaktır. Yahya Kemal`in de çok veciz şekilde ifade ettiği gibi “Ne harabi(yim) ne harabatiyim;/ Kökü mazide olan (bir) atiyim.” olmak bilincine ermektir tarih okumak. İşte tarih şuuru da budur.

“Millî benliğini bilmeyenler, başka milletlerin avı” olmaz mı? Elbette “Tarihini bilmeyen toplumların coğrafyasını başkaları çizer.” Tarihimizden bize intikal eden millî ve manevî mirası, müspet değerleri reddeden “Batıcı devşirme aydınları” Tanzimat`tan bu yana milletimizi “dil- din- tarih şuuru”ndan mahrum bırakmak gayreti içinde oldular. Böylece Batı hayranı ve taklitçisi nesiller yetişti. Kültür ve medeniyet kıblemiz şaştı.

Tarihine, ecdadına düşman olan, tarihi ve kültürel mirasını reddeden, tarihî devamlılığını kaybeden bizden başka kaç millet var dünyada? Osmanlı`yı övmek için Cumhuriyet`e sövmek, Cumhuriyet sistemini övmek için
Osmanlı`ya sövmek mi gerekiyor? Birilerini ya ilahlaştırıp göklere çıkarmak ya da şeytanlaştırıp yerin dibine sokmak mı gerekiyor? Tarih, "övgü ve sövgü kitabı" olmamalıdır asla.

İstiklal ve İslam Şairi Mehmet Akif: “Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?/ `Tarih`i `tekerrür` diye tarif ediyorlar;/ Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyerek çok önemli bir hakikati ifade ediyor.

Tarih, bir “tecrübe birikimi” olduğuna göre, ön yargı ve komlekse kapılmadan hem insanlık tarihi hem de kendi tarihimizin bereketli kaynaklarından nice feyizler devşirmemiz gerek.
Tarihi “geleceğe sıçrama rampası” olarak kullanabilen, tarihin “ibret aynası”ndan bir şuur çıkarabilen, o şuurla meselelerimizi çözümlemeye çalışan, Necip Fazıl`ın ifadesiyle "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir şuurunda bir gençlik” yetiştirdiğimizde istikbalimiz aydınlık olacaktır.