Bugün, 23 Nisan 2024 Salı

Mehmet TÜRKAN


TAŞ VE GÖNÜL


Taş deyip geçmeyin. Nice taşlar vardır ki insanlardan daha yumuşak kalbe sahiptir. Nice insanlar vardır ki taşlaşmış katılaşmış taştan daha taştır. Şair diyor ki:


Taş, taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin

?
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey!
Ferhad niçindir kırdığın bunca taş senin


?
Sende mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taştan taş senin


? (Osman Sarı- Taş Gazeli)


Ortalık taşlaşmış yüreklerle dolu. Taştan taş kesilmiş kalplerle dolu. İnsanlar birbirine kara kayalara bakar gibi bakıyorlar. Birbirlerine karşı menfaat bağlantısı dışında bağlanmaz oldular. Dostluklar pamuk ipliğine ve ilmeksiz bağlı.
Sevgililerin sevdası gönüllere inmiyor artık. Sevgililerin sevdası dünyanın fani ve boş heveslerine endeksli. Yunus´un dediği gibi:
Taş gönülde ne biter
Dilinde ağu tüter. (ağu-zehir)


?
Aşksızlara verme öğüt
Öğüdünden alır değil
Aşksız insan hayvan olur
Hayvan öğüt alır değil


Aşksız, sevdasız, gönülsüz, yüreksiz insanlarla dolu etrafımız. Sevdalarımız aşksız ve karşılıklara bağlı. Yunus gibi, Mevlana gibi, Fuzuli gibi, Sezai Karakoç gibi sevgilinin kapısında bin yıl beklemeye razı bir sevdamız yok. Sevgilinin bir gülümsemesi ya da bir selamı bize dünyaları vermiyor artık. Şairin dediği gibi Ferhat kazmayı kayalara değil kalplere vurmalı. Çünkü asrımızın kalpleri, sevdakâr yüreklerin aştığı dağlardan, kırdığı kayalardan daha sert ve katıdır.


Hâlbuki sert dediğimiz sertliği ile taş dediğimiz o taşlar bir medeniyet harcıdır. Bizim kalplerimizden daha yumuşaktır. O katı dediğimiz taşlar bir bakarsınız şeytana atılan bir nesne olur. Bir bakarsınız Ayasofya´nın minaresinde sanat yıldızıdır. Bir bakarsızınız kale burçlarında siperdir askerlerimize. Bir de bakarsınız Koca Sinan´ın elinde pişer, yoğrulur, şekillenir, şekillenir de Selimiye´de, Süleymaniye´de erişilmez bir hazine olarak karşımıza çıkar kubbenin zirvelerinde.


Taş, ölümsüz beyitlerin dört köşesine yazıldığı Sultan Ahmet Çeşmesi, Hisarlarından hala ihtişamın ve hicranın seslerinin duyulduğu Topkapı sarayıdır. Fatihtir, Süleymandır.


Taş, evimizin, ocağımızın temelidir. Sevdiğimiz insanların ve bizim mezarımızın başında birer sadık bekçidir. O taşlar bizimle ağlar bizimle güler ve bütün hayatımızı paylaşır.


Taş, altından suların ömrünü akıttığı bir köprü olur üstünden nice canlar geçer. Oyulur oyulur ve sanata dönüşür bir sanatkârın ellerinde ve asırlara bizi taşıyan bir kültür olur, teslim olur sanatkârın eline.


Taş, üzerine yazılmış harfleri ile tarihi taşır, abide olur, kitabe olur yazılan yazılarıyla tarihi, asırlardan asıra taşıyan bir posta güvercini olur bu güne taşır. Kalbine oyulan yazılarla birer altın sayfa olur.


Taş, tarihin derinliklerinden selam getirir, kelam getirir. Taş taş değil bizlerden biri olur yaşar aramızda. Hele taşı bir hayatınızdan çıkardığınızı düşünün. Olur mu onsuz? Olmuyor işte görüyorsunuz.


O zaman sormak lazım taşların yüreği yok mudur? Göğsünde kalp taşıyan ve taştan daha taş olan insanlar mı daha katıdır yoksa taşlar mı?


Yine şairin birkaç beyiti ile bitiriyorum:

Taş, taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin

Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin