Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


TECRÜBEYE SAYGIM VAR

TECRÜBEYE SAYGIM VAR


 

        Seyfi Bey’le yatsı namazından çıkmış ve evlere çekilmek üzereydik. Hem sohbet ediyor hem de yavaş adımlarla ilerliyorduk. Şehrin en işlek caddesine girdik. Hemen sağda yeni bir işyeri açılmıştı. Burası bir pastaneydi.  Sahibi , ilçenin genç iş adamlarından, müteşebbis  özelliğiyle tanınmış  bir kardeşimizdi. Birbirimizi iyi tanıyorduk.

       Seyfi Bey’in şurada bir çay içelim, ondan sonra evlere çekilelim, teklifini memnuniyetle kabul ettim.

        Niyetimizi gerçekleştirmek üzere içeri vasıl olduk. Hemen oracıkta boş bulunan bir masaya iliştik. Bizim içeri girdiğimizi gören çalışanlar tebessümle hoş geldiniz diyerek gönlümüzü hoş ettiler.

       Buyurun ne alırsınız, dediklerinde, teklif sahibi refikim Seyfi Bey olduğundan ben haliyle sükut ettim. Sözcülüğü kendisine bıraktım.  Seyfi Bey, birer çay alalım , dedi.

    Çaylarımız geldi. Çayın yanında, poşette şeker ve çay tabağının altında peçete bile geldi. Koyu bir sohbet eşliğinde çaylarımız bitmek üzereydi ki, müessesenin genç müteşebbis sahibi içeri girdi, bizi gördü. Ev sahibi olarak, vay çok sevdiğim hocalarım gelmiş, hoş geldiniz, diyerek bizi karşıladı. Masamıza buyur ettik, havadan sudan konuştuk.

     Sadece çay içtiğimizi ve onların da bitmek üzere olduğunu görünce,  size tatlı ikram edeyim, çok güzel tereyağlı tatlılarım var, yeni yaptırdım, diye teklifte bulundu. Ben yine sükut geçtim. Bir büyüğüm olarak refikimi bekledim. İçeri girerken camekandaki nefis tatlıları görmüş,  açıkçası gözüm kalmıştı.  Kendimi beklemeye aldım.

    Seyfi Bey,  yok , teşekkür ederiz, bir başka zaman, biz bu akşam sadece çay içmek için oturmuştuk, diyerek nazikçe teklifi geri çevirdi.

      Ev sahibi, yok yok, dedi ve masamıza tatlıları getirtti. Çaylar da geldi. Daha rahat yiyelim diye müsaade istedi ve masamızdan kalktı. Baklavalar geldi, afiyetle mideye indirdik.

       Bu sefer benim aklıma bir şey geldi.

   Seyfi Bey dedim, biz bu tatlıların parasını verecek miyiz, vermeyecek miyiz?

    Seyfi Bey, yok, dedi, vermeyeceğiz. Çünkü biz tatlı istemedik, kendisi ikram etti, haliyle ikrama para verilmez.

    Ben sormaya devam ettim.

   Burası bir ticarethane, söğüt gölgesi değil, ikram edeyim, lafın gelişi olsa gerek ,  ödesek iyi olur, dedim.

   Seyfi Bey, düşüncesinde ısrar etti. Bir dahaki gelişimizde kendi irademizle tatlılarımızı söyler, o zaman parasını da veririz, dedi.  Benim aklıma pratik bir uygulama geldi.

   Kasada, yediklerimizin, içtiklerimizin tamamının parasını uzatalım, o zaman zaten belli olur ikram olup olmadığı, dedim.

    Seyfi Bey, ihtimale bırakamayız, hesap işleri ihtimale göre olmaz, ya kasiyer durumu bilmez, hesabı yanlış alırsa işi nasıl düzelteceğiz, diye tecrübesini ortaya koydu.

   Ben daha fazla ısrarcı olmadım. Hesap ödeme işini, teklif sahibi olarak kendisine bıraktım. Önden çıkarak dışarıda kendisini beklemeye  karar verdim. Akabinde Seyfi Bey, ekonomik modelini   ve  de işi ihtimale bırakmayarak hesabı ödedi ve yanıma geldi.

     Caddede biraz daha yürüdük, havadan sudan konuştuk ve evlere çekildik.

   Kendisinden çok önemli bir şey daha öğrenmiş oldum.

     Ekonomi ihmale ve ihtimale gelmez.