Bugün, 23 Nisan 2024 Salı

Selim EROĞLU


TEHLİKENİN FARKINDA DEĞİLİZ

TEHLİKENİN FARKINDA DEĞİLİZ


    Pazar günü köyümden  Samsun'a dönüyordum. Eniştemin daveti üzerine Söğütlü'de mola verdim. Mola vermişken daha önce reklamını çok duyduğum meşhur Söğütlü ekmeğinden aldım.
    Yol kenarında bulunan kahvehanedeki  masada beni bekleyen  davet sahibi eniştemin yanına gittim. Masada eniştemden başka iki zat-ı muhterem daha vardı. Masada bulunanlardan birini hiç tanımıyordum ama diğerini çok iyi tanıyordum.  Daha önceleri çok sohbet etmişliğimiz vardı.
    Benim için '' bu kim , tanıyamadım'' diye bir sual sorunca şaşırmadım desem yalan olur. 
''Nasıl olur da beni tanımaz'' diye içimden geçirdim. Bir an, ''olabilir dedim, her insan bir değil, görüşmeyeli epey zaman oldu,  hatırlayamamış olabilir'' diye hayra yordum. Maalesef tanıdığım, eski tanıdığım değildi. Sohbet ilerledikçe işin içinde bir gariplik olduğunu sezinledim.  Daha fazla dayanamayarak , neyin nesi diye sorma lüzumu hissettim.
    Eniştem, tanıdığının ismini vererek  '' o artık alzeymır oldu, onun için ne konuştuğunu bilmiyor'' diyerek olaya açıklık getirdi.
    Durum anlaşılmıştı.
    Hem hayret ettim, hem de üzüldüm.
    Genç denilebilecek yaşta ne oldu da alzeymır oldu?
    Belli bir sebep söyleyemediler.
    Ne hazindir ki aynı mevzu köyümde  de dile gelmişti.
    Benim adetimdir, eşimi, dostumu, akrabamı, komşumu… sorarım ne haldedirler diye. İstesem de bigane kalamam. Köyümde hiç ummadığım insanların alzeymır olduğunu söylemişlerdi. 
    Daha düne kadar aklı başında olan, her konuda fikir beyan eden,, her meseleye kafa yoran gül gibi insanlar birer birer genç yaşta unutkan olmuşlar, yani alzeymıra yakalanmışlar. Artık hiçbir şeyi hatırlamıyorlar. Muhakemelerini yitirmişler. Saçma sapan konuşmaya başlamışlar. En yakınlarını bile tanımaz olmuşlar. Bakımları zorlaşmış. Aynı yastığa  baş koyduğu kırk yıllık hayat arkadaşını bile tanıyamaz olmuşlar. Evden vurup gidiyor, bir daha geri gelmiyorlar. Böyle durumda olan hastaların yakınları çok zor durumda olduklarını üzülerek ifade ediyorlar. İşin garibi kimse olan biteni yüksek sesle dile getirmiyor ya da getiremiyor. Tam bir çaresizlik hali.
    Bir dokundum, bin ah işittim. İnsanımız bu konuda çok dertli. Ne yazık ki kesin bir çözüm de gözükmüyor.
    Daha yakın bir zamana kadar, benim bildiğim böyle bir hastalık yoktu ya da bu kadar yaygın değildi. Gelişen ve değişen şartlarla birlikte yeni zuhur etti. Gittikçe de yaygınlaşıyor. Niçin olduğunu kesin olarak bilen de yok.
    Tıp camiası bir takım şeyler söylüyor ama kimse ikna olmuşa benzemiyor. Şahsen ben ikna olmadım.
    Çünkü dünün en akıllı adamı bir bakıyorsun hiç umulmadık bir anda aklını yitirmiş.
    Soruyorum, niye böyle oldu diye, bir şeye kafayı çok taktı, ondan oldu; uğradığı haksızlığı hazmedemedi ,  ondan oldu diye afaki cevaplar veriyorlar. Böyle diyen kendisi de inanmıyor.
    Potansiyel alzeymır adayıyız. Gelecekte hepimizi böyle bir tehlike bekliyor. Hiçbirimizin garantisi yok. Bugün akıl sağlığımız yerinde ama yarın ne olacağımız belli değil. Şahsen ben hem ürktüm hem korktum.
    Yarın,  akıl sağlığımızı   yitirmeyeceğimizi kim garanti edebilir?
    Doktorlar, 
    ''Yarınlarda akıl sağlığınızı yitirmek istemiyorsanız, şimdiden tedbirinizi alın'' diyorlar.
    ''Temiz ve helal gıda ile beslenin. Fabrikasyon ve kimyasal gıdalardan uzak durun. Bol bol yürüyüş ve spor yapın. Seyahat edin. Kendinizle ve hayatla barışık olun. Kitap okuyun, bulmaca çözün. Eşinizle, dostunuzla akrabanızla, komşunuzla… iyi geçinin. Düşmanlarınızı azaltın, dostlarınızı çoğaltın…''  Daha buna benzer birçok şey söylüyorlar.
    Bunları yaparsak iş garanti mi? Maalesef onun da garantisi yok.  En azından üzerimize düşeni yapmış oluruz.
    Bir kez daha anladım ki en büyük zenginlik akıl sağlığı. Ne yazık ki onun bile garantisi yok.
    Akıl nimeti gibi bir nimet var mı?
    Sen aklımıza mukayyet ol  Allahım!