Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Ahmet SEZGİN


TEKONOLOJİYLE İNSANLIĞIN DÜŞÜŞÜ

TEKONOLOJİYLE İNSANLIĞIN DÜŞÜŞÜ


Aklın egemenliğinde bilim ve teknoloji üstünlüğüne sahip Batı uygarlığı; emperyalist gücünü daha çok kazanmak ve yaşama amacını da azami konfor arayıp zevk almak üzerine bina etmiştir: “Tüketmek için var olmak ve var olmak için tüketmek…” Bu amaca ulaşmak için daha çok kazanmak, daha çok kazanmak için daha çok üretmek, daha çok üretmek için de insanların daha çok tüketmesi gerekiyordu.

Bilim ve teknolojiyi emrine alan Batı`nın emperyal çocuğu kapitalizm, insanlara “Ne kadar tüketiyorsanız o kadar yaşıyor ve mutlu oluyorsunuz.” düşüncesini empoze ediyor. Bu sefer de manevi değerlerden yoksun insanlara yapay ihtiyaçlar, temel ihtiyaçmış gibi kabul ettiriliyor reklâm ve filmlerin sunduğu “marka” ve “moda” putlarıyla. Azgınlaşan teknolojik güç, sosyal ve ekonomik hayatımızı da felç ediyor. Tüketim ekonomisinin değil, kanaat kültürünün hâkim olduğu zamanlarda evimize giren bir külek Zile pekmezi, bizleri doyurup mutlu kılmıyor muydu?

Makineleşme, insanları aynı tip tüketimin parçaları haline getirerek sahteleştirip standartlaştırıyor. Teknolojiyle ilgili şifreler hafızalara yerleştikçe insanî şifre ve değerler kaybedilmekte.

Kapitalizm, pragmatizm (faydacılık), konformizm, hedonizm (zevkçilik, keyifçilik) ve alış-veriş hastalığı denilen tatlı ama zehirli suyu içmeyen, bankalara kredi borcu olmayan kaç kişi kaldı bu memlekette?

Paramız, eşyamız, hırsımız artıyor ama huzur ve saadetimiz azalıyor. Arabamızın, telefonumuzun, evimizin kalitesi yükseliyor ama kafa ve gönlümüzün kalitesi düşüyor.

Tıp ilerliyor ama fizikî ve psikolojik hastalıklarımız çoğalıyor. Yediğimiz, içtiğimiz şeylerin çoğu zararlı maddeler içeriyor. Genleriyle oynanmış gıdalar, insanların fizyolojisiyle birlikte kimyasını da bozmakta.

İlaçlar, şifa aracı olmaktan öte yeni hastalıklara davetiye çıkarıyor. Maneviyatın rehabilite ettiği hastaları şimdi psikolog ve psikiyatrisiler teskin etmeye çalışıyor. Ama çabalar nafile!

Vahyin egemen olmadığı bilim ve teknoloji çağında akıl, uzayı keşfetti. Ama ruhta deprem oldu ve kalplere kara bir isyan düştü. Yürekler, irfanla birlikte çukura düştü.

Uçaklar, kuşlar gibi uçtu ama gül yüzlü çocuklara bomba düştü. Atom bombası icat edildi ama toprağa gözyaşı ve kan düştü. Binlerce insan öldürüldü ve sakat bırakıldı. Hâkim oldu dünyaya bilgisayarlar ama makinenin esiri oldu insanlar.

Evler, gökyüzüne yükseldi ve asansörlerle çıkıldı gökdelenlere; ama komşuluk, insanlık ve dostluk ayağa düştü. Soğuk odaları ısıttı kaloriferler. Lâkin yürekler üşüdü, duygular çamura düştü.

Renkli televizyonlarla renklendi evlerimiz. Fakat rüyalarımız, muhabbetlerimiz, masallarımız, ninnilerimiz ve türkülerimiz çalındı. Cep telefonları, internet; hasret, sevgi ve selam kokan mektupları unutturdu. Mektup taşıyan postacılar kapımızı çalmıyor, telgrafın tellerine de kuşlar konmuyor artık.

Tabiattan önce insan ruhu kirlendi. Kanaat, şükür ve duanın kaybolmasıyla ruh dengelerimiz bozuldu, hayat ölçülerimiz kayboldu. Ruhî açlığımızı nefsin açgözlülük, hırs, gösteriş, çıkarcılık, bencillik, faydacılık zaaflarıyla gidermeye kalktık.

Ruh depreminin açtığı enkazların altından yükselen sessiz çığlıklarımızı, makinelerin sesleri ve sahte kahkahalarımız bastıramıyor artık.

Teknolojinin tüketimi körükleyen, hayatımızı eşya ve makinelere bağımlı kılan, çevre ve ruh kirlenmesine yol açan, aileleri parçalayıp insanı kendine esir eden yanlarını idrak etmek gerek. Kısaca materyalist bir uygarlığın ve “tüketim imparatorluğu”nun esaretinden kurtulup erdemli bir medeniyet ile dirilmemiz gerek.

murat yılmaz
7.07.2014 02:02:43
Hocam doğru diyorsunuz. Bu son yılların ana konularından biri oldu artık. İnsan doğası gereki tüketme eğiliminde bir de bunu destekleyen, körükleyen düzen ile insan artık çığırından çıktı. Halbuki, zenginlik ve fakirlikte iktisatlı davranmak bize miras kalan bir güzel davranıştı. Bunu hatırlamak ve çocuklarımıza belletmemiz lazım. saygılar.