Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Zeki ORDU


TEN YARASI

TEN YARASI


Daha önce refakatçi olarak geldiğim hastaneye bu sefer hasta olarak gelmiştim. Yapılan tetkikler sonunda safra kesesi ve kasık fıtığı teşhisi konuldu ve ameliyat olmak gerektiği söylendi.

Her işi uzmanına bırakmak gerek. Ben de hekimlerin tavsiyesi üzerine kararlarına, kendilerine saygı duyarak tavsiyelerine uydum. Nihayetinde olacak olan bir şeyi tehir etmenin bir anlamı yoktu.

Hastaneye sık uğradığım için işleyiş hakkında birazcık bilgim olsa da işin içine kendi hastalığın girince işler biraz değişiyor.

Ayakta kalmak için, hayatta kalmak lazım.

Hayatta kalmak için de sağlığımıza dikkat etmemiz gerekiyor.

Giriş işlemlerinin ardından, kalacağımız odaya yerleştik. Artık görevlilerin talimatı doğrultusunda hareket edecektim. Zaten yapılacak bir şey yoktu.

Samsun ATASAM  Hastanesinde kalacağım süre içinde tahsis edilen odada olacakları beklerken; önce ATASAM Hastanesi Genel Müdürü Emel Irmak Atay hanımefendi teşrif ettiler. Yeni gelen bütün hastalar ile birlikte beni de ziyaret edip moral desteğinde bulundular. Bunu hastalar için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu ziyaretin ardından kendimi daha güvende hissettim. Nihayetinde iki ameliyat birden olacaktım. Öyle ya uyudun uyanamadın. Bir nefeslik bir dünyada yaşıyor insan. Ya aldığın, ya da verdiğin son nefes olacak bir gün. Ve o gün de belli değil…

Ve ardından bir moral ziyareti daha gerçekleşti. Hastanenin Başhemşiresi Çiğdem Çolak ve yanında Kâtibe Biricik olduğu halde ziyarette bulundular.  Hal hatır soruldu. Her ne kadar olacakları tahmin etmeme rağmen insan yine manevi bir destek bekliyor. Çiğdem Çolak hanımefendinin bu kısa ziyaretiyle biraz daha cesaretlendim.

Hekimlerimize güvenim tamdı. Her biri kendi sahasının en kaliteli hekimlerindendi.

Hastane kapısından bu sefer daha farklı bakış açısıyla girdim. Çünkü hasta bendim. İtina ile temizlenmiş koridorlarda yürüyerek tahsis edilen odaya geçerken, herkes görevini yapıyordu.

Bir süre sonra ameliyathaneye gidecekken giymem gereken kıyafeti üzerime giyince işin ciddiyetini anladım. Ve beni götürecek sedye de kapıda göründü…

Daha önce yere bakarak yürüdüğüm koridorlardan tavana bakarak geri gittim. Ve nihayet beklenen odaya vardım…

Oda sıcaklığı düşüktü. Demek öyle olmalıydı. Doktorumuz Levent Karagöz ve ekibi titiz bir çalışmayla beni hazırladılar. O odada ne kadar süreyle kaldığımı bilmiyorum. Duvarda asılı bulunan saate göre odada 5-6 dakika ancak gözlerim açıktı. Narkoz adı verilen o kimyasal madde beni geçici olarak hayattan kopardı. O anlarda neler oldu bilmiyorum. Tekrar odama getirilirken üzerimdeki örtü ile yapmış olduğum kavgalar bilinçli olmamalıydı.

Ağrı ile gözlerimi açtım. Katta bulunan sağlık görevlileri ellerinden gelenden fazlasını yapıyorlardı.

Zor geçeceğini düşündüğüm gece tahmin ettiğim gibi olmadı. Ne de olsa iki ayrı operasyon geçirmiştim. İnsanın eline iğne batsa bile acısı uzun zaman geçmezken, iki ayrı cerrahi müdahale elbette bazı sıkıntıları olacaktı.  Normal olan da buydu.

Her yönüyle intizamlı olan hastanede geçen 24 saatin ardından, dinmeyen ağrılar içinde bu yazıyı kaleme aldım.  Artık her geçen süre ağrıların azalması için beklenecekti. Zaten ne çok şey beklemedik ki…

Aradan bir gün daha geçti. Hastanenin İnsan Kaynakları Bölümünden Gülay Ata Hanım, yanında Otelcilik Hizmetleri görevlisi Şenol Birinci Bey ile yatan hastalarla tek tek ilgilenerek, bir istekleri olup olmadığını soruyorlardı.  Yapılan bu hizmetler kurumsal bir müesseseye yakışan bir davranıştı.

Bir tedavi sürecinin daha sonuna geliyordum.

Can denilen şey nedir ki? Ten denilen şey nedir?

Elbet bıçak yarası geçer bir gün…

Ya geçmeyen yaralar…

Bazen her derdin dermanı olmayabiliyor.

ATASAM hastanesi personellerinin tamamına teşekkür eder, görevlerinde başarılar dilerim.

Sağlıklı günlere efendim…