Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Zeki ORDU


TERME ASUMAN´A UZAKLAŞIRKEN

Günler geçiyordu. İlkokul yılları geride kalmış yeni bir okulun yolu görülmüştü. Artık Termeli Asuman´ın yeni arkadaşları olacaktı.


Günler geçiyordu. İlkokul yılları geride kalmış yeni bir okulun yolu görülmüştü. Artık Termeli Asuman´ın yeni arkadaşları olacaktı.
Daha çocukluğunda evinin ahşaptan olan kapısı yerini demir kapıya bırakmasıyla başlayan değişim hızla sürüyordu. Evlerin önünde bulunan taş duvarlar yerini beton duvarlara bırakıyordu. Kimse sefer tasıyla işe gitmiyordu.
Çocukluktan kurtulmak üzereydi. Ortaokul yılları insanın kişiliğinin yavaş yavaş belirlenmeye başladığı zamanlardı. Asuman´da yeni arkadaşlarıyla birlikte ortaokula başladı. Artık her derse başka öğretmen giriyordu. Beş sene içinde çok şey değişmişti Terme´de. Eskiye ait ne kadar şey varsa yenisiyle yerini değiştiriyordu. Burada Asuman´ı üzen ihtiyaç olmayan değişikliklerin de yapılmasıydı.
O eski toprak yollar kâh betonlanmış, kâh parke taşlarıyla döşenmişti. Şehrin ağaçları gün geçtikçe azalıyordu. Ahşap ve taş yerini önce betona sonra da plastiğe devretmişti yerini. ?Vitrin? denilen teşhir yerleri albenisi ile insanları cezp etmek istiyordu. Bunlar Asuman´ın alışamadığı şeylerdi. Artık herkes ?her şeyin en iyisi bizde? diyerek diğerlerini dolaylı olarak küçümsüyor, bunun adı da ?tanıtım? oluyordu.
Asuman okuluna yürüyerek gidiyordu. Daha ?servis? denilen ?homurtulu konfor? yaygınlaşmamıştı. Şehrin sokaklarında bahar belli olmuyordu artık. Gökyüzünü görmek için isminin anlamı gibi gökyüzüne bakmak gerekiyordu. Bal rengi gözleri, açık kahverengi saçları gibiydi şehir. Yeşil ve mavi çok azdı. Hatta yoldaki çukurlar yüzündeki gamzeler kadar estetik değildi.
Artık Asuman için gülünmesi gereken şeyler çok azdı. O gülümserken gamzeleri ondan önce gülerdi. Bir gamze ancak bu kadar yakışırdı bir insana. Yoldaki çukurlar, duvarlardan düşen taşlar gamzeler kadar göze hoş görünmezdi.
Ve ortaokul da bitti.
Asumanların evlerinde artık radyodan çok televizyon önem kazanmıştı. Kimse ?Arkası Yarın? ve ?Yurttan Sesler? korosu dinlemiyordu. Terme´de yavaş yavaş göçler başlamıştı. Hem Terme´den göç ediliyor, hem de Terme´ye göç geliyordu. Şehir eski halinden uzak bir hal alıyordu.
Artık ne ?Arkası yarın?ların, ne ?Yurttan Sesler?in eski özelliği kalmıştı. Televizyon hâkimiyetini kurmuştu. Yurttan Sesler korosundan ?Şu uzun gecenin gecesi olsam? diyen türküler yerine televizyonlardan üç gün sonra unutulan popüler müzikler öne çıkıyordu.
Artık Asuman da kararını vermişti. Şehrin bir anlamı kalmamıştı kendine göre. Zaman, insan ve yeni adetler o bilinen şeylerin yabancılaşmasına sebep oluyordu. Ha burada yaşanmalı ha başka yerde bunun önemi yoktu.
Değişmeyen Asuman omuzlarına kadar gelen gür ve dalgalı sayılabilecek saçları ve kahverengi gözleriydi. Çehresi değişiyordu. Boy atmıştı. Etine dolgun orantılı vücudu çevresindekilere uymuyordu. Şehirde gelişme adına bir şeyler yapılıyor, sonra yine gelişme adına yılıyordu. Neyin niye yapılıp niye yıkıldığı yıkan da bilmiyordu yapan da.
Genç neslin bir kaygısı ve hedefi yoktu. Asuman en çok buna üzülüyordu. Ara sıra ?Acaba yeni nesil benim gibi üzülüyor mu? diye düşündüğü çok oluyordu.
Kimsenin ?yarın? kaygısı yoktu. Aslına bakılırsa kimsenin ?dün? bilgisi yoktu. Öylesine yaşıyorlardı. Nefes alıp vermek canlılık alametiydi.
Sosyal, sportif, kültürel ve buna benzer faaliyetler kişilerin kendi isteğinden çok birilerinin dayatması ile oluyordu.
Asuman; gamzeli yüzü, koyu kahverengi gözleri, omuzlarına kadar sarkan dalgalı sayılacak saçları ile diğerlerine benziyorsa da beyninin içindekiler diğerlerinden çok farklıydı.
Onu kimseler anlamıyordu.
Ben seni anlıyorum asuman.
Biliyorsun değil mi seni anladığımı?
Hah! İşte öyle?