Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Seyfi GÜNAÇTI


Terme Üzerine

Terme Üzerine


 Terme'nin bazı okullarını yazdım. Yaptığımız okul gezilerini yazdım. Lâkin yıllardır yaşadığım Terme ilçesi üzerine genel bir yazı yazmamışım. Şimdi bu eksikliği gidermeye çalışacağım. 
Çocukluğum Beşikdüzü ilçesinin Şahmelik Köyü'nde geçti. O zamanlar Terme deyince 'mısır ambarı' aklımıza gelirdi. Çünkü kendi ürettiğimiz mısır yıl boyu bize yetmez, Terme'den gelecek mısırın yolunu gözlerdik. Terme'de arazi bol, nüfus az imiş. Bir kişi çok fazla mısır yetiştirebiliyormuş. Fazlasını da ihtiyaç duyan bölgelere satıyormuş. Biz de 'mısır alıcısı' bölgelerden biriydik.
Terme'nin bir diğer özelliği, sebzesinin bol olmasıydı. Hele de daha önce görev yaptığım Çamlıhemşin ile kıyaslarsanız... Beşikdüzü ile bağı olanlar Terme'den sebze meyve getirir ve pazarda satarlardı. Beşikdüzü'nün haftası Perşembe günüdür. Bir Perşembe günü kasabaya gittiğimizde annem bir kamyonun başındaki satıcıları gösterip, “Oğlum, bunlar Emine Teyzemizin çocukları” demişti. Terme'den geliyorlarmış. Annemin “çocuklar” dediği kişiler, babam yaşında adamlardı. Ne Emine Teyzemizi tanıyordum ne de çocuklarını. 
Emine Hanım, aslında babamın teyzesiymiş. Gelenlerin İsmail ve Veysel ağabeyler olduğunu Terme'ye gelince öğrendim. Bir kamyonla gelmişlerdi. Arabada pirinç de vardı ama bizi asıl ilgilendiren biber, patlıcan, domates gibi ürünlerdi. Annem onlardan bir miktar aldı ve parasını da ödedi. Pirince bakmadık çünkü o zamanlar pirinç bizim için lükstü.
Yıllar sonra benim de yolum Terme'ye düştü. Kırk üç senedir de buradayım. 
Terme'nin başka değerleri de vardı. Bunlara tarihi yapılar diyebiliriz. Eski yapılar ancak fotoğraflarda kaldı. Sosyal medyada 'Dünü Bugünü Geçmişi Terme' sayfasında bazıları bu fotoğrafları paylaşıyorlar. Bu yapılardan kaldı mı? “İşte bu, Terme'nin eski evlerinden biri” diyebileceğimiz bir bina kaldı mı? Korumadık, koruyamadık!
Ya Terme'nin eski garajı? Şimdi ona terminal diyoruz.
Belki şehirlerin büyümesinin sonucu olarak otobüs terminalinin şehir merkezinin dışına atılması gerekiyordu. Ama o kadar da dışlanması gerekmezdi terminalin. Hem de yolcu trafiğinin ters yönüne, şehrin doğusuna yapıldı. Şehir merkezinden yürüyerek gitmek isteyen bir vatandaşın en az kırk dakikasını alır. Kimse de bu mesafeyi yürümeyi göze almaz. Konu, gelip cebe dayanıyor! 
Sadece garaj mı hafızalardan silindi. Garajla birlikte Garaj Camisi de yok artık. Aslında cami yerinde duruyor da adı değişti; 'Hz. Hamza Camisi' oldu. Hz. Hamza'yı severiz, saygı duyarız. Hangi Müslüman ona saygı duymaz ki? O, Peygamberimiz (SAS)'in amcasıdır. İslâm'ın yiğit cengâveridir. 
Konumuz Hz. Hamza değil, hafızalarımızın silinmesidir. Eski garaj tam olarak hafızalardan silinmiş değil. Uzaktan gelen bir yakınımız olduğunda yol yer tarif ederken onu yine anıyoruz. “Eski garajlarda otobüsten in” diyoruz. Eğer kendi aracı ile geliyorsa, “Eski garajlara geldiğinde ışıklardan içeri gir” diyoruz. Çünkü eski garaj, karayolundan geçenler için en belirgin yerlerden biriydi. Bir nesil sonra o da hafızalardan silinecek! Neden cami için isim değişikliğine gerek görüldü bilmiyorum. 'Garaj Camisi' adı dursaydı gelecek nesiller de vaktiyle burada bir garaj (terminal) olduğunu öğrenecekti. Ne diyelim, büyüklerimiz daha iyi bilir!
Terme'ye geldiğim ilk yıllar Ramazan, yaz mevsimine denk geliyordu. O yıllarda teravihten sonra çay ocağı önlerindeki sohbetlerin bir başka havası vardı. Geceler kısa olduğu için bu sohbetler sahura kadar sürüyordu. İnsanlar da sahurunu yapıp öyle uykuya yatıyordu. Benim sahura kadar bekleme âdetim yoktur. Sahura iki saat kalsa da yatmayı tercih ederim. 
Terme'yi anlatmaya sayfalar yetmez. Terme Lisesi Edebiyat Öğretmeni Bekir Sami Özsoy'un, Ocak 1988'de yazdığı 'Terme Güzellemesi' şirinin bir dörtlüğü ile yazımı bitiriyorum: 
“Gördüğün, gezdiğin yerleri kârdır.
Terme, görülmeye lâyık diyardır,
Her köyünde üç beş pehlivan vardır,
Çok meşhurdur, köy güreşi Terme'nin.”