Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Zeki ORDU


TİREBOLU VE OSMAN ÇOLAK

TİREBOLU VE OSMAN ÇOLAK


Tarih vardır “tarihe geçer”, tarih vardır “mazide kalır.”

Mazide kalan her şey ne ise hatıra geldiğinde yüzde ya bir tebessüm, ya da gönülde bir “cızz!” bırakır. Her şey yaşanan neyse ona göre şekillenir.

Dost meclislerindeki sohbetlerimizde hangimiz maziye gitmiyoruz. Ya çocukluk oyunları, ya gençlik hayalleri, ya askerlik hatıraları vs…

Ardımızda bıraktığımız şeyler gün olur yâdımıza düşer.

Benim için de 10 Kasım 1982 senesi öyle.

Daha önce iki sene vekil öğretmenlik yaptıktan sonra Tirebolu’ya tayin olduğum yazı geldi. Yazılana göre Cumhuriyet Ortaokulu ilk görev yerim olacaktı.

Genç bir öğretmen adayı olarak Perşembe’nin yirmi kilometre uzağında olan bir köyden yola çıkıp Tirebolu’ya ulaştım. Yağmurlu bir on kasım günü öğleden sonrasıydı.

Okul idaresi tarafından yapılması gereken ne varsa bana bildirdiler. Günlerden Cuma olduğu için iki gün sonra gelmemi söylediler. Bu arada nerede kalacağımı da sordular. Nerede kalacağımı bilmiyordum. Kalacak bir yer temin etmem gerekiyordu.

Bu konuşmalar yapılırken okulun öğretmenler odasındaydık. Öğretmenler odası Karadeniz’e bakıyordu. Daha doğrusu bir sonsuzluğa açılıyordu.

Tam bu sırada isminin Osman Çolak olduğunu öğrendiğim, iki yıl aynı evi paylaşıp kırk sene dost kaldığım kişi içeri girdi. Üzerinde sütlü kahverengi bir palto vardı. Ağır adımlarla yürüyüp elindeki kitapları kendine ait olan dolap gözüne yerleştirdi.

Okulun müdürü bana ; “Şayet kendisi de kabul ederse, kalacak yer bulana kadar Osman Çolak’ın yanında geçici olarak kalabilirsin” dedi.

Tabii bu arzumuzu Osman Hocaya da sormak gerekiyordu. Sorduk. Bize “Tabii efendim” diyerek isteğimizi nazik bir şekilde kabul etti.

Rahatlamıştım. En azından kalıcı olarak kalacağım yeri bulana kadar başımı sokacak bir yerim vardı artık.

İki gün sonra geldim. Resmi olarak işlerimi halledip derse girdikten sonra meslektaşımın evine gittim. O gece uzun uzun sohbet ettik. Tanıştık. Ve Tirebolu’yu terk edene kadar beraber yaşamaya karar verdik.

Tirebolu’da ilk arkadaşım Müzik öğretmeni Osman Çolak oldu.

Rahattım. Bazı eşyalar alarak gündüzleri okulda, geceleri aynı evde zamanımız geçiyordu. Daha sonra aramıza Vedat Aras da katıldı ve üç kişi olduk. Vedat Hoca matematik derslerine giriyordu.

Okulda yeni gelenlere tabiri caizse “çaylak” ifadesi kullanılırdı. Ancak benim için “Bu biraz farklı” diyorlardı.

İki sene vekil öğretmenlik yaptığımı, koridorlarda nöbet tuttuğumu, öğretmenler kurullarına girdiğimi, milli günlerde programlara katılıp okulun sosyal faaliyetlerinde görev aldığımı nereden bileceklerdi…

Bu gazetenin basıldığı gün, benim Tirebolu’ya ilk adım atığım günün kırkıncı yıl dönümü. Yani hem Tirebolu, hem de Osman Çolak ile beraberliğimizin ardından 39 seneyi ardımızda bırakmış olduk.

Ben 2019, Osman Hoca da 2021 yılı yazında resmi görevimize son verdik. Osman Bey kendi sahasında üç kitaba imza atmış bir bestekârdır ayrıca. Bendenizin dört şiirini halk müziği tarzında bestelemiştir.

Günümüze internet sayesinde yazı bir yerde durmuyor. Osman hocayı takip edenler ile Tirebolu’yu takip edenler bu yazının başlığındaki kelimelerden yola çıkarak bu yazıya ulaşabilir. Bu şahsen benim bir hatıram. Yoksa Terme ile Tirebolu arasında 180 kilometre mesafe var ve bir bağları yok.

Yedi senem Terme, beş sene Tirebolu’da yaşamış biri olarak- ki ilk ve son göz ağrılarım- hazırladığım kitapta iki ilçe de yerini almıştır.

Tirebolu gönül ilçem, Terme ise fikir ilçem olarak kalacaktır. Her ikisinin de yeri bende ayrıdır.

Fazla söze hacet yok. Bilenler biliyor.

Osman Çolak dostuma da sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir gelecek diliyorum.