Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Mehmet TÜRKAN


TUTTUM SENİ ATTIM İÇERİ - 1

TUTTUM SENİ ATTIM İÇERİ - 1


    Bu haftaki yazımda TRT'nin ilgiyle izlenen, Anadolu hüznü, kültürü ve geleneklerini yaşatan, sıcak “Gönül Dağı” dizisinin “Güneş Toplayan Adamı” ve onun gerçek, yaşanmış ve efsaneleşmiş hikâyesini anlatmaya çalışacağım.
    1800'lü yıllar, Osmanlı'nın Bulgaristan'da     hâkimiyetini sürdürdüğü son dönemlerdir. İşte tam da bu dönemde geçen hikâyeye göre; o dönem Osmanlı toprağı olan Bulgaristan'ın Tırnova şehrinde yaşayan bir aile vardır. En önemlisi de dizide geçen kalburla güneş toplayan adamın gerçek hikâyesi de işte burada başlamıştır.
    Mehmet ve Fatma Tırnova şehrinin kırsal     kesimlerinde çiftçilik yapmakta olan Müslüman bir ailedir. Evliliklerinin üzerinden 10 yıl geçmiş ama henüz çocukları olmamıştır. Mehmet ve Fatma birbirlerini o kadar çok sevmişlerdir ki, o sebeple hikâyelerde anlatılan aşklar bu ikisi için basit kalabilecek bir seviyededir.
    Fakat Fatma o dönemlerde çaresi olmayan bir hastalığa yakalanmıştır. Bu yüzden bu büyük aşk gölgelenmiş, Mehmet ile Fatma'nın sevgilerini doya doya yaşamalarına fırsat kalmamıştır. O bölgede yaşayan herkes neredeyse istisnasız bu hikâyeyi dedelerinden ve ninelerinden dinlemişlerdir.
    Çünkü onların aşkları ne kadar büyükse imtihanları da o derece büyüktür. Birbirlerini büyük bir aşkla seven Mehmet ve Fatma evliliklerinin onuncu yılında iken Fatma hastalığından ötürü iki gözünü de kaybetmiştir. Mehmet onun gözlerini açtırabilmek umudu ile her yolu denemiş hatta elinde ne var ne yoksa satmıştır bu uğurda.     Bu nedenle de gitmediği doktor, çalmadığı şifacı kapısı kalmamasına rağmen olumlu bir sonuç alamamışlardır.
    Mehmet ise Fatma'sını kurtarmak için ellerinde avuçlarında olan her şeyi satmıştır. Amacı, o dönem Osmanlı'nın başkenti olan İstanbul'a büyük hekimlere götürmektir. Fatma'sını alıp yola revan olurlar. İstanbul'un hekimlerinin karısının gözlerini açacağı umudu sarmıştır Mehmet'i. Ancak, yola çıkarken başlarına geleceklerden habersizdirler.
    Yolculuk tam bir yıl sürer. Gitmedik doktor, uygulanmadık şifacı ilacı kalmamıştır. Ellerinde avuçlarında olan tükenince de gerisin geriye memleketleri Tırnova'ya dönme kararı alırlar. O dönemin şartlarına göre yolculuk yapmak kolay değildir. İstanbul Tırnova arası yaklaşık 500 Km dir. Yola çıktıktan kısa bir süre sonra ise Fatma'nın rahatsızlığı daha da artar ve artık onun için yaşadığı sancılar dayanılmaz hal almaya başlamıştır. Fatma yolculuğun sonunu getiremez. Çok sevdiği eşi Mehmet'in kolları arasında hayata gözlerini yumar. O an her şeyini kaybeden Mehmet ise eşine tekrar güneşi gösteremediği, o güzel gözlerine bakamadığı kendini suçlar.
    Mehmet ve Fatma'nın beraber yolculuk yaptığı kafiledekiler, Tırnova'ya yakın bir yerde vefat etmiş olan Fatma'yı defin ederler. Yıkar, kefenler ve bir kabre koyarlar onu. Aslında Fatma ile beraber Mehmet de o kabre konulmuştur.