Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


ULUFER

Günümüzün en tanınmış köşe yazarlardan biridir Ahmet Kekeç.


Günümüzün en tanınmış köşe yazarlardan biridir Ahmet Kekeç. Daha ziyade siyasi içerikli polemik yazılarıyla tanınmıştır. Gözünü budaktan esirgemez. Kalemi sivridir. Sevmediği kişiyi yerden yere vurmaktan çekinmez.
Yeni keşfettim. Onun gazeteciğinin dışında roman yazarlığı da varmış. Sağda solda yeni yazdığı ´Ulufer´ adlı romanın reklamını ve tanıtımını gördüm. İsim bana garip geldi. Bu ilginçlikten olsa gerek, biraz da yazarından dolayı romanı alıp okuma ihtiyacı hissettim.
Romanı okumaya başlayınca konu beni sardı ve 220 sayfalık eseri bir solukta okudum.
Konu oldukça ilginç. Asırlardır halledilemeyen bir meseleyi ele almış. Sosyal doku içerisinde imkansız bir aşk hikayesi, birbirini seven iki gencin hikayesi. Sevginin önündeki tarihi ve sosyolojik manialar.
Yazar bunu, kahramanların ağzından şöyle ifade ediyor:
?Sanki her şeyin sorumlusu bizdik. Yüzlerce yılın hesabını iki kişiden soruyorlardı. Biz bir araya gelirsek hesap daha da kabaracaktı. Korunaklı dünyalarında haklı kalmaları bizim bir araya gelmememize bağlıydı. Biz mutlu olursak, onlar mutsuz olacaktı.?
Neydi birbirini seven iki gencin mutluluğunun, bazı kesimleri mutsuzluğa sevk etmesi?
Edebiyatımızda pek ele alınmamış, fakat toplumda var olan bir hakikat. Söylenilmekten bile imtina edilen bir gerçek, Alevi-Sünni aşkı.
Romanın baş kahramanı Mehmet Ali sünnidir. Bir alevi kız olan Ulufer´i sever. Daha doğrusu iki genç birbirini sever. Evlenip mutlu olmak isterler. Fakat aileler, toplum, asırların birikimiyle var güçleriyle bu aşka mani olmaya çalışırlar. Sevenlerden kaynaklanmayan engeller çıkar. İki genç birbirini severken inançlarından habersizdir. Gönül ferman dinlemez. İşin içine şiddet, tehdit, şahtaj, darp? gibi insanlık dışı muameleler girer. ?İçine sığmadığı bir yaşama hapsolmuş Mehmet Ali, bir gün elbet sevdiği kadına, Ulufer´e kavuşacak, şiirlerini dergilerde yayınlatacak ve bu toprakları terk etme kudretini kendinde bulacaktır.?
?Gitmek ve kalmak arasında dolanan Mehmet Ali, babasının ölümünün ardından, zaten acemisi olduğu bu hayata biraz daha uzaktan bakmaktadır. İstasyondan başka diyarlara kalkan trenler onun için belki de bir kurtuluş kapısıdır.?
Konu, birçok inancın ve birçok kavmin bulunduğu İskenderun´da geçiyor. Özellikle, Türk, Kürt, Çerkez, Süryani ve Arap? gibi kavramlar zikredilmiş. Çok konuşulan fakat yeterince yazıya geçirilmeyen konular.
Eser için ?Ulufer, atlar otomobillere evrilirken insan kalabilmek için çabalayan azınlığa?? takdimi dikkat çekiyor.
Yazar, lafı hiç uzatmıyor. Öyle uzun, tumturaklı cümleler kurmuyor. Meramını, kısa kısa, basit, gündelik cümlelerle ifade ediyor. Bunda da oldukça başarılı. Sözlüğe ve muhakemeye ihtiyaç duymadan bir çırpıda okunuyor.
Bu sosyolojik temellere dayanan aşk nasıl bitiyor?
Tahmin edilir ama okunmadan bilinmez. Ulufer kim ve neden Ulufer? Bir ipucu vereyim, nüfus memurunun azizliği. Aslında hepimizin bildiği bir isim.
Okumadan bilinmez.