Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Zeki ORDU


UN

UN


Günümüzde çok şeyin nasıl bizimle buluştuğunu düşünmeyiz bile. Mühim olan işimize yaramış olmasıdır. Aksi takdirde bir kıymeti yoktur.

Günümüz de hem tüketim, hem de konfor insanların en çok tercih ettiği şeylerdendir. Her şeyin güzelini, kalitelisini, kısmen de dayanıklısını ararız. Dayanıklı olma özelliği için kısmen dememin sebebi, bir şeyi uzun süre yanımızda bulundurmaktan sıkılıyoruz da ondan. Bu bahsi diğer bir mevzu şimdilik geçiyoruz.

Un…

Her öğün önümüzde en azından ekmek olarak gelen bir tarım ürünü.

Daha ilkokul sıralarında kendi kendine yeten bilmem kaç ülkeden biriyiz derken, İç Anadolu’yu tarım ambarı olarak açıklarlardı.

An itibariyle yaklaşık 80 milyon kişiyi doyurabilecek tahıl ürününe sahibiz. Buraya kadar herkes biliyor. Peki, yediğimiz ekmeğin önümüze nasıl geldiğini biliyor muyuz?

Öncelikle yüzlerce hektar arazi işleniyor. Burada mevsimine göre toplamda binlerce kişi çalışıyor. Tarla kazılıyor, daha sonra tohum atılıyor, büyüyene kadar sulama dâhil birçok bakım yapılıyor. Daha sonra biçerdöverler, tanelerini ayırma, fabrikalara intikal ettirip oradan da fırınlara ulaşıp, önümüze; ekmek, pasta, simit, yufka ve benzeri şekilde geliyor.

Biliyorum, bunları da biliyoruz diyorsunuz.

Bütün mesele daha tohum toprağa atılmadan binlerce çiftçi bu işlemi yapmadan önce hayaller kuruyor. Hazırlıklarını yapıp işçilerini çağırıyor. Çoğu günübirlik çalışan işçiler ekiminden ‘hasat’a kadar birçok işi yapıyor. Yoruluyor, terliyor, alacağı ücretle ailesine neler alabileceğini düşünüyor. Bazen toprağa ter damlıyor. Bazen de gözyaşı… Ter ile gözyaşı toprakta diğer maddelerle birleşip mahsulün verimini artırıyor. Ve her ilçe ve ilden gelen buğdaylar bir yerde birleşip belki de aynı ekmekte buluşuyor.

Sizin aç iken, sadece ekmek yediğiniz oldu mu hiç?

Elbette olmuştur.

Çok lezzetliydi değil mi?

İşte o lezzet; toprağa düşen tohuma, gübrenin yanı sıra; emek, hayal, umut, ter, gözyaşı, yoğunluk, yarınlar ve buna benzer unsurların terkibiyle teşekkül etmiş görülmeyen bir şeyden geliyor. Siz onu damağınızda lezzet sanıyorsunuz.

Kısaca yediğimiz ekmek sadece gözümüzün gördüğü şeyden ibaret değil.

Daha sonra kısmet olursa biraz da mısır ekmeğinden bahsederiz. Tabii onun da ayrı bir hikâyesi olacaktır. Ancak şu bilinmeli ki “un” sayısını tahmin edemediğimiz kişilerin, tarlaların, tohumları bir arada cem olmuş halidir.

Un, bir gönül bileşiğidir. Bu kimyadaki bileşiğe benzemez. Terkibinin formülü yoktur çünkü.

Gönlün formülü olmaz ki…