Bugün, 20 Nisan 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


UZUN KAVAK NE UZAR­SIN ENGİNE


Ka­ra­ka­va­ğı bi­le­ni­niz var mı?

Ka­va­ğın ka­ra­sı ve be­ya­zı mı olur di­yen­le­ri­niz ola­bi­lir. Yak­la­şık 1960´lı yıl­lar­dan sonra do­ğan­lar ka­ra­ka­va­ğı ta­nı­maz­lar.

Ben en son kom­şu­mu­zun bizim yere sınır olan tar­la­sın­da gör­müş­tüm. İp gi­biy­di. Ta­bi­ri ca­iz­se dos­doğ­ruy­du. Gö­rü­nü­şü bile gü­nü­müz­de­ki­le­re ben­ze­mi­yor­du. Daha asil du­ru­yor­du. Daha koyu renk­liy­di ve belki de ondan do­la­yı ?ka­ra­ka­vak? de­ni­yor­du.


Her ne kadar adı kara ise de tah­ta­sı kı­zı­la çalan sarı bir renk­tey­di. Gü­nü­müz­de­ki­ler­den daha da­ya­nık­lı tah­ta­sı olur­du. Dev­rin şart­la­rı­na göre önem­li bir ağaç­tı. Tah­ta­sın­dan fay­da­la­nıl­dı­ğı için ya­ka­cak ola­rak kul­la­nıl­maz­dı.


Daha sonra şim­di­ki ka­vak­lar zuhur etti. O za­man­lar gü­nü­müz ka­va­ğı­nın adına ?Zi­ra­at ka­va­ğı? de­nir­di. Hatta çabuk bü­yü­yüp ge­liş­ti­ği­ne dair hi­kâ­ye­ler an­la­tı­lır­dı. Kı­sa­ca övü­lür­dü. Öyle ya ka­ra­ka­va­ğın uzun yıl­lar alır­dı bü­yü­me­si. Ancak zi­ra­at ka­va­ğı de­ni­len, yani gü­nü­müz ka­va­ğı daha beş-al­tı se­ne­yi bul­ma­dan göğe selam du­ru­yor­du.


İki­si­ni de gö­ren­ler bilir ki ne kadar uzun sü­re­de ye­ti­şir­se ye­tiş­sin ka­ra­ka­va­ğın du­ru­şu bir baş­kay­dı. Sanki yıl­la­rın hak­kı­nı ve­rir­di. Tah­ta­sı uzun sene kurt­lan­maz ve çü­rü­mez­di. En önem­li­si pa­muk­çuk­la­rı ol­maz­dı. Şim­di­ki­ler ise ni­sa­nın or­ta­sın­dan sonra pa­muk­çuk şek­lin­de toz­lar çı­ka­rı­yor.

Çev­re­yi kir­le­ti­yor bir ba­kı­ma.


Za­man­la her şey su­ni­leş­ti. Ta­vuk­lar, inek­ler ve bazı can­lı­lar tabii şart­la­rı dı­şın­da üre­ti­lir oldu. ?Suni to­hum­la­ma? adı ve­ri­len usul ile yerli ırk sı­ğır­la­rın nesli tü­ken­di önce. Sonra ma­ki­ne­den civ­civ çıkar oldu. Yet­me­di ba­lık­lar bile ha­vuz­lar­da üre­til­di. Her şey ti­ca­ri ola­rak he­sap­lan­dı. Ve mec­ra­sın­dan uzak­laş­tı.


Be­sin­ler bile sa­tı­lır­ken ?or­ga­nik? rek­la­mıy­la ta­nı­tı­lı­yor va­tan­daş­la­ra. Yani işin ta­bi­atın­dan o kadar uzak­laş­mı­şız ki ya­kın­da in­sa­nın da or­ga­ni­ği­ni ara­ya­ca­ğız bu gi­diş­le.


Ağız ta­dı­nın, göz zev­ki­nin azal­dı­ğı gü­nü­müz­de nasıl dav­ra­na­ca­ğı­mı­zı dahi bi­le­mi­yo­ruz. Es­ki­den ayıp sa­yı­lan şey­le­ri şimdi ne­re­de­dey­se yap­ma­mak ayıp hale geldi. Ne­za­ket rafa kalk­tı ve men­fa­at­ler ön plana çıktı.


Kim bilir ka­ra­ka­va­ğın bizi ses­siz se­da­sız tek et­me­siy­le baş­la­dı suni şey­ler. Bize yal­nız tür­kü­sü kaldı ge­ri­ye.


?Uzun Kavak Ne Gi­der­sin En­gi­ne,


Yap­rak­la­rın Ben­ze­mi­yor Ren­gi­ne?


O en­gin­le­re gi­de­rek çe­kil­di ha­ya­tı­mız­dan ye­ri­ne tuhaf bir ben­ze­ri geldi. Bi­len­ler için as­lı­nın ye­ri­ni tut­mu­yor. Bil­me­yen­ler de ka­va­ğı bu­gün­kü hali gibi bi­li­yor.


Ba­ka­lım ya­rın­lar­da daha neler çe­ki­lecek ha­ya­tı­mız­dan?


İnsan­lık mı?


O en önce terk et­miş­ti dün­ya­mı­zı?