Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Zeki ORDU


VAKİT MÜSLÜMANI

VAKİT MÜSLÜMANI


Kitapları tek tek gözden geçirdi. Hatta bazılarını eline alıp şöyle bir baktı. Daha içini açmadan yerine koyduğu kitaplar da oldu. Demek kitap hakkında içini açmadan da bilgi sahibi olunuyor diye düşündüm. Onca yıldır kitap okur, kitap satın alırım; daha içini bile açmadan bir kitap hakkında karar vermişliğim olmadı.

Raflardan bazı kitapları eline aldı ve müessese sahibine kitapların fiyatlarını sordu. Duyduğu rakamlardan memnun olmamış olacak ki “Bir indirim yapar mısınız” diye sordu. Müessese sahibi “sizin hatırınız” için diye başlayan bir cümle kurdu. Öyle ya herkesin bir hatırı olmalıydı. Ancak iş sadece hatırla bitmiyordu. Eninde sonunda cüzdan denilen nesneye dokunulacaktı. Dokunulacaktı dokunulmasına ama istenilen ücretin de insana dokunmaması lazımdı.

Hem pazarlık devam ediyor hem de müşteri durumundaki şahıs diğer kitapları da gözden geçiriyordu. Hatta elden geçiriyordu. Eline aldığı kitabın hiçbirinin içine bakmamsı dikkatten kaçmıyordu. Sanki kitabı eliyle tartıyordu. Bu işin ağırlıkla bir alakası var mıydı acaba?

Bu esnada başka bir müşteri kitap siparişi verdi. Müessese sahi kitabı masasının üstende bulunan ve artık hayatımızın olmazsa olmazlarında biri olan bilgisayara bir şeyler yazdı. Sonra sipariş veren müşteriye “Şu kadar tutuyor” diye fiyatını bildirdi. Müşteri kitabın fiyatıyla ilgilenmediğini, kitabın kendisinin daha önemli olduğunu belirtti. Biraz yutkunduktan sonra kitaplar hakkında kısa bir malumat verdi.

Diğer müşteri hala daha kitapları elden geçirmekle meşguldü. Hatta bazı kitapların boyunu bir başkasıyla kıyaslıyor fiyat farkının bu farktan olup olmadığına dair sorular soruyordu. İki farklı müşteri artık yan yana idi. Kitapları el yoluyla seçen müşteri yanındakine “Ben roman falan sevmem, okunacak kitap insanı geliştirmeli” diye mühim bir laf etti. Kitap siparişi veren müşteri onu tastik manasında bir şeyler geveledi.

Kısa bir sükûtun ardından kitapları ağırlık, şekil ve ebatlarına göre seçen müşteri kitabı tarafsız yazılanı tercih ettiğini söyledi. Sipariş veren kişi “Bu mümkün değil” dedi usulca. Ve devam etti “Her kitap yazara göre şekillenir.”
Kitap seçen adam elindeki kitaplardan hangisini alacağına karar vermeye çalışıyordu. Hatta elindeki kitaplar farklı dünyaları anlatan kitaplardı. Sipariş veren kişi “Demek tercihi böyle” diye düşündü. Kitap seçici kişi karar verdiği kitapları müessese sahibine göstererek “Bunları almak istiyorum” dedi. İşin içine yine cüzdanı ilgilendiren sözler girdi.

Kitap seçici kişi bir an saatine baktı. “Öğlen de oluyor” dedi ve devam etti “Namaza az kalmış!” Evet namaz vaktinin girmesine on dakika civarında vakit vardı. İşi acele olmalı ki vakit girer girmez namazı eda etmek istiyordu. Yoksa daha ikindi vaktine daha çok vakit vardı.

Kitap ve cüzdan meselesi hal olunca alış-veriş sona ermiş oldu. Kitap seçici müşterinin gözü yine bıraktığı kitaplardaydı. Aslında bıraktığı kitapları iyice incelemişti kapağını açmadan. Hatta el yordamıyla tartmıştı bile. Bazılarını da diğer kitaplarla yan yana getirip ebatlarını bile kontrol etmişti. Gönül bu işte. Bazı şeylerden vazgeçemiyor demek.

Müessese sahibinin “Şuradaki kitaplar kampanyalı” cümlesiyle herkes irkildi. Ne demekti “kampanyalı” kitap?
Bazılarının nasıl yani gibi sorularına net bir cevap verdi müessese sahibi. “Üç tanesi şu kadar” diyerek cazip bir fiyat söyledi.

Kitap seçici kişi kampanyalı kitaplardan alarak çıktı kitapçıdan. Aldığı kitaplardan bazılarında dine ve dindara ağır ithamda bulunan cümleler ve bölümler vardı. Müşteri dini karalayan ifadeler bulunan kitaplarıyla birlikte camiye doğru yollandı.
Vakit girmişti çünkü…