Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

B.Rahmi ÖZEN


VAY DÜNYA BU KADAR MIYDIN?

VAY DÜNYA BU KADAR MIYDIN?


‘Seni, Dost’una götürmeye geldik. Sakın korkma ve üzülme! Söz verilen cennetle sevin! Biz, dünya hayatında sana dost olduğumuz gibi Âhirette de dost olacağız! Seni götüreceğimiz yerde canının çektiği ve umduğun her şey; bağışlayan ve acıyan Allah katından ziyafet olarak sunulacak’ Kur’an-ı Kerim

 

Sütun… Tepeden tırnağa beyaz… Nur topu… Gedalarını içtima eden ipekler içinde sultan… Çok muhteşem bir köşkün balkonunda ay parçası… Yüreği alev alev yanan bir Ceren… Ceren ki, güllerin, sümbüllerin, leylakların arasına kurulmuş ol köşkün balkonunda. İpekten sütunlara gergef işliyor.

İbrahim can, ney ve kudüm eşliğinde ol gergefin üzerinde çırağ gibi yanıyor, Mevlana misal dönüyor da dönüyor.

‘Her nefis, ölümü tadıcıdır.’ İlahî mesajıyla Pir’imin bu âlemden göçtüğünü iletiyor, Yusuf cana.

Bedeninden önce İbrahim’in dilinden can tatlılığı mısralar dökülüyor toprağın bağrına;

‘Anımsa ki; Mecnun ile Leyla’yı,/ Yana yana kül olan Kerem ile Aslı’yı,/ Şirin için dağları yol eyleyen Ferhat’ı,/ En güzel öykü; Yusuf u Züleyha’yı… /Hepsi yandı çırağ gibi… / Terk eyledi dünyayı,’

O an dağlardan, derelerden, ırmaklardan, göllerden, denizlerden bir ses yükseliyor;

‘Gerçek âşık isen Rabbini tanı!’

‘Rüya mıdır, sanrı mıdır, gerçek midir, hayal midir, Rabbim bu?’ diyor, Yusuf. Sanki son sözleri gibi… Sanki bir merasim var ol demde, ol mekânda…

Bir şeyda bülbülün en kutlu, en mutlu anının merasimi… Ellerinde dünyanın bütün buket buket çiçekleriyle Ceren suretine bürünen nice yaratıklar, bir anda dolduruyor, mekânı. Ve yüzündeki gam çizgileri siliniyor, Yusuf’un. Şamdanlar; ışık ve kızartılmış gül renginin sevinciyle ipil ipil…

Tüm nedimeler, iffet rengine bürünmüş, bir lacivert atlas önünde… Yusuf’u kutluyorlar;  ‘Müjdeler olsun!’ diyorlar.

Rabbim Allah’tır,’ deyip, doğru yoldan sapmadan yaşanmış bir ömrün son anıdır bu. Ol ömür demini Dost’unun yolunda harcamanın müjdecileridir gelenler... Çiçek sunuyorlar, ellerine mekânı dolduran sayısız Ceren suretliler.

‘Andolsun ol deme… Andolsun ol mekâna…’

Tatlı dilli müjdecilerin dışında hiçbir ses, hiçbir seda tınlamıyor:

‘Seni, Dost’una götürmeye geldik.’ diyorlar. ‘Sakın korkma ve üzülme! Söz verilen cennetle sevin! Biz, dünya hayatında sana dost olduğumuz gibi Âhirette de dost olacağız! Seni götüreceğimiz yerde canının çektiği ve umduğun her şey; bağışlayan ve acıyan Allah katından ziyafet olarak sunulacaktır…’

Ömür ve dünya… İşte bu kadar… Vay dünya vay! Bu kadar mıydın?