Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


VELİ DUMRUL

VELİ DUMRUL


Hep Deli Dumrul diye tanıdık onu. Böyle bildik, böyle isimlendirdik. Yeni değil laf, nesillerdir böyle.

Onun delilik sonrası hayatını yok saydık, görmezden geldik. Oysa hakikat böyle değildi. Onun, deliliğe on tur bindirir asıl velilik yönüdür. Neden böyle bir algı oluşturulmuş?

Hakikat yavaş gider, yalan dört nala koşar. Modern psikoloji ilminde de böyleymiş.

İnsanoğlu, gördüğü bir iyiliği bir kişiye, gördüğü kötülüğü ise en az yedi kişiye anlatırmış. Gel de çık işin içinden.

Hakikat böyle de olsa biz doğruları söylemeye devam edeceğiz. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovsalar da onuncu köye muhtar yaparlar.

“Deli Dumrul Hikâyesi’’, Dede Korkut Hikâyelerinin en önemlilerindendir. Bu hikâyeler, asırlardır sözlü gelenekte yaşadıktan sonra nihayet 16. yüzyılın sonlarında ismi bilinmeyen bir şahıs tarafından yazıya geçirilmiş, oradan da günümüze kadar gelmiştir.

Deli Dumrul’un en önemli özelliği susuz bir yere köprü yapması ve geçenden otuz üç akçe, geçemeyenden döve döve, söve söve kırk akçe almasıdır. Bu bir zulümdür. Zulüm ise en büyük günahtır.

Burada, kaba kuvvet, zorbalık ve enaniyet vardır. Hiçbir kulun bir başka kula zulmetmeye hakkı yoktur.

Deli Dumrul, toplum nizamını bozuyor, kamu idaresine asi geliyor, kendi hukukunu kendi koyuyor ve bunu uyguluyor. Bu bir kaba kuvvettir ve sonu hüsrandır.

Her insanın bir “delikanlılık” çağı vardır. Delikanlılığı, delilik olarak algılamamak lazımdır. Hangimiz delikanlı olmadık ki.

İşte bu çağda, insanoğlu, akıl dışı bir takım işler yapabilir, yapıyor da. Hata yapmak insana mahsustur. Çünkü insan nefis sahibidir. Hatayı melekler yapmaz. Çünkü nefisleri yoktur. Önemli olan hatada ısrar etmemektir, aynı hatayı tekrarlamamaktır. Hatada ısrar hatadır.

Hatayı bir kere yapmak mecburiyettir, iki kere yapmak artık tercihtir. İnsan, hatalarının değil tercihlerinin sorumluluğundadır.

Deli Dumrul, ileri görüşlüymüş. Mantıksız olan susuz dereye köprü yapmak değil, köprüden geçmeyi mecbur tutmak ve zorla menfaat sağlamaktır. Çağımızda bu tür köprülere “viyadük” diyorlar. Ben olsam “susuz köprü” derdim. Susuz köprüler olmasa, koca koca dağlar, engebeli araziler, nasıl aşılır, insanların hayatı nasıl kolaylaşır.

İnsanların en hayırlısı insanlara hizmet edendir.

Deli Dumrul, hikâyede bir imtihana tabi tutuluyor. Tuttuğu yolun yol olmadığı söyleniyor. Hiçbir insanın gücü sonsuz değildir. Mutlak güç sahibi Allah’tır. Deli Dumrul, yaptığı işin büyük bir zulüm olduğunu anlıyor. Bu çıkmaz sokaktan bir an evvel kurtulmak istiyor. Allah’ın gücü karşısında acziyetini anlıyor. Azrail’e kafa tutulamayacağının idrakine varıyor. Pişman oluyor, nadim oluyor. Allah’a yalvarıyor “ben ettim sen etme, beni affeyle Allah’ım, bundan sonra deli değil veli olacağım” diyor. Yani tövbe ediyor. Cenab-ı Allah da Deli Dumrul’un tövbesini kabul ediyor. Ona ve eşine tam 140 yıl daha ömür veriyor. Dumrul’un deliliği 40 yıl, veliliği ise 140 yıldır. Delilik mi fazla velilik mi? İşte burasını kaçırıyoruz, hep ihmal ediyoruz. Deliliği ön plana çıkarıyoruz. Dumrul’un 140 yıl süren velilik

hayatından hiç bahsetmiyoruz. Varsa yoksa Deli Dumrul. İtiraz ediyorum, Deli Dumrul değil Veli Dumrul.

Bir günahı işleyip de tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir. Deli Dumrul, her beşer gibi günah işlemiş, hatasını anlamış, pişman olmuş, tövbe etmiş, tövbesi kabul olmuş, tövbesi kabul olduktan sonra Cenab-ı Allah tarafından ödüllendirilmiş, 140 yıl iyi bir kul olarak yaşamış ve salih ameller işlemiştir. Böyle bir insana deli demek ne derece doğrudur.

Dumrul’un hakkını yemişiz. O, deli değil veli imiş. Artık Deli Dumrul değil Veli Dumrul.