Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Mehmet TÜRKAN


VEREN EL OLUP ALAN ELİ GÖRMEMEK

VEREN EL OLUP ALAN ELİ GÖRMEMEK


28 Haziran 2014 Cumartesi günü üç ayların sonuncusu rahmet ve bereket ayı olan Ramazan başlıyor. Ramazan ile birlikte hayatımızda ve duygularımızda birçok değişiklikler oluyor. Bu ayda oruç ile birlikte yardımlaşmalar da yoğunlaşıyor, fakir fukara da elden geldiğince gözetiliyor. Ancak son zamanlarda bunun bazı farklı yolları bulunmuş. Bu konu ile ilgili olarak daha önce de bir yazı yazmıştım. O yazımı kısmen de olsa tekrar paylaşmak istiyorum.

Ülkemiz, tarihinde birçok ekonomik bunalımlar ve krizler geçirdi. Her seferinde birçok sıkıntılar olmasına rağmen isyanlar ve yağmalamalar olmadı. Yakın bir geçmişte kriz yaşayan ülkelerdeki sosyal patlamalar birçok kriz geçirmemize rağmen ülkemizde olmadı. Bunun birçok sebebi var. Bu sebeplerden birini sizlere irdelemeye çalışacağım.

Osmanlı döneminde sadaka taşları diye bir sosyal uygulama vardı. Bu sadaka taşları şehrin belli yerlerine ya da cami giriş veya çevrelerine konulur. Zengin veya durumu iyi olanlar veyahut da hayır yapmak isteyen insanlar gelir bu taşlara para veya altın koyar, ihtiyacı olanlar da gelir oradan ihtiyacı kadar olanı alır giderdi. Asla kimse ihtiyacından fazlasını da almazdı. Sadakayı veren el ile alan el asla birbirlerini görmezlerdi. Böylece bir ezilme ve mahcup olma durumu da olmazdı.

Bugün acaba böyle bir şey var mı diye sorarsanız belki yüzde yüz aynısı olmasa bile benzer uygulamalar var. Belki televizyonlarda izlemişsinizdir. “Askıda Ekmek” uygulaması. Olay şöyle gerçekleşiyor: Hayır yapmak ve kendisiyle birlikte bir

kişiye de ekmek almak isteyen kişiler bir veya istediği kadar ekmeğin parasını fırıncıya veriyor. Fırıncı da aldığı ekmeği fırının dış kısmında bir yere asıyor. İhtiyacı olan da o askıda olan ekmeği alıp evine götürüyor ve çoluk çocuğu ile birlikte ekmek ihtiyacını gideriyor. Kısaca ekmeğin parasını veren ile ekmeği alan birbirini asla görmüyor. İhtiyaç sahibi olan kişi de rencide olup mahcup olmuyor. Parayı veren de şeytanın desisesine kapılıp ben filancaya yardım ettim havasına girmiyor.

Geçenler de askıda ekmeğin yanında `Askıda pilav` uygulamasının da başladığını belirten bir haber okudum. Aynı metot ile birileri gelip diyor ki “Bu gün şu kadar porsiyon pilavın parasını ben veriyorum.” Lokantanın sahibi de aynı yolla pilavı lokantanın dışına asıyor ve ihtiyaç sahibi olan alıp gidiyor. Kimse birbirini görmeden güzel bir yardımlaşma gerçekleşiyor.

Yukarıda anlattığım uygulamaları ilçemizde pek görmedim. Birkaç yerde ufak tefek uygulamalar var ama pek yaygın değil. Bunu haber yaparak veya gündeme getirerek, uygulamasını göstererek canlandırmak mümkündür.

Canım, buna ihtiyacı olan var mı demeyin. Ne ihtiyaç sahipleri var. Utancından, mahcubiyetinden ve hicabından kimseden isteyemediği için aç yatıyor ama asla kimseden istemiyor. İnanın ki araştırıp içine girdiğiniz zaman ne ihtiyaç sahibi insanlar, ne darlık çeken kişiler görüyorsunuz. Biz evimizden çıkmadığımız, çevremizi araştırmadığımız için kimse yok zannediyor, bunları bilmiyoruz. Herkesi kendimiz gibi tok sanıyoruz. Hiçbir şey olmasa bile -kendi öğrenciliğimizden biliyoruz- sadece öğrenciler için bile bu yapılmalı. Çünkü babası zengin bile olsa bütün öğrenciler fakirdir. Bazen bu yokluğu illa ki yaşarlar.

Dünyanın değişik ülke ve bölgelerindeki krizlerde yaşanan sosyal patlamaların ve yağmalamaların ülkemizde olmamasının sebeplerinden bincisi inancımız ise hemen ikincisi, çoğu zaman belki birincisi bu yardımlaşma ve sosyal duyarlılık sayesindedir. Milletimiz al-i cenaptır, milletimiz cömerttir ve asla komşusu aç iken tok yatmak istemez.

Son söz olarak diyorum ki, “canım biz da aç mı var çıplak mı var.” demeyin. Evet, nice aç ve çıplaklarımız var. Onları incitmeden, mahcup etmeden ister askıda ekmek olsun, ister askıda pilav olsun, ister belki askıda elbise olsun ama bu sosyal yardımlaşma mutlaka olsun. Zaten bu bizim inancımızın da bir emri değil mi? Verelim ki malımız artsın.